12 Şubat 2014 Çarşamba

DUBROVNİK ''STARİ GRAD''

Bir Kasım günü Kurban Bayramında Dubrovnik’teydik. Hırvatistan henüz Avrupa Birliği’ne girmemişti, ama gireceği kesindi. Biz de vize çilesi çekmeden soluğu Dubrovnik’te aldık. Amaç gezmek fotoğraf çekmek olunca mevsim Sonbaharda düştük yollara ve hiç pişman olmadık.
Dubrovnik ya da eski adıyla Ragusa, Hırvatistan'ın Adriyatik Denizi sahilinde bulunan, Orta Çağdan kalma tarihi eserleri ile ünlü şehridir.  Hırvatistan 'ın 1991'de Yugoslavya'dan ayrılışı sırasında çıkan iç savaşta, Sırp saldırıları nedeniyle şehirdeki tarihi eserler önemli ölçüde zarar görmüş veUNESCO'nun başlattığı restorasyon çalışmaları ile de 2005 yılı itibariyle eski görünümünü büyük ölçüde kazanmıştır. 
Yeni şehir de Lapad bölgesinde deniz kıyısında güzel bir otel de konaklayıp araç girmeyen Eski Şehir de yürüdük, fotoğraflar çektik.
Eski Şehir yani Stari Grad uzun ve yüksek sur duvarları ile çevrili. Bu sur duvarlarının Avrupa’nın en güçlüsü olduğu ve hatta Çin Seddi’nden sonra uzun süredir ayakta kalabilen 2. Şehir duvarı olduğu söyleniyor. Girişlerde sur duvarları üzerinde şehri koruduğuna inanılan azizlerin kabartma heykelleri var. Azizleri bilmiyorum ama Dubrovniklilerin yıllardır Stari Grad’ı özenle korudukları kesin.
Pile kapısından girince iki yönlü merdivenlerle yeni bir kapıya çıkılıyor ve bu kapıdan sonra  karşınıza çıkan cadde limana kadar uzanıyor. Burası Stari Grad’ın Stradun veya Placa denilen ana caddesi.  Kapıdan girince caddenin başında solda şehir duvarlarına çıkan bir merdiven göze çarpıyor ve hemen onun yanında Saint Saviour kilisesi. Kilise kapalı olsa içeri girilemese de kapı üstündeki  özgün detaylar dikkat çekici.
Girişte sağdaki büyükçe bir çeşme var. Daha doğrusu çeşme kompleksi denilebilir. Etrafında bir sürü çeşmeler olan güzel bir eser. Adı Onofrio Çeşmesi. Halk Çeşmesi de deniliyor.
Taş döşeli ana cadde yağmur yağdığında ışıl ışıl görünüyor. Çok yüründüğü çok aşındığı belli. Caddenin iki yanında ark gibi meyilli küçük kanaletler, yağmur sularının akması için düşünülmüş. Ama öyle bir meyil vermişler ki belli belirsiz.
Ana cadde sağlı sollu birbirine benzeyen 3 katlı eski binalarla dolu. Bu binalarda balkon olmadığı dikkat çekiyor. Büyük bir depremde caddeden geçenlerin üzerine balkonlardan parçalar düşünce şehir yöneticileri düşünmüş taşınmış ve binaların ön cephelerine balkon yapılmasını yasaklamışlar. Böylece depremlerde balkonlardan düşecek parçalardan halkın zarar görmesi engellenmek istenmiş.
Binaların ilk katlarında dükkanlar yer almakta. Bu dükkanlar da aradığınız herşey var. Ama turistik yerlerde olduğu gibi daha çok hediyelik eşyalar tabi.
Binaların orta katları yaşam alanları,  en üst katları ise mutfaktan oluşmakta. Eski dönemlerde şehirde yangınlar genelde mutfaktaki ateşten çıktığından ve  ve üst katlara yayıldığından yine böyle ağır bir yangın zararından sonra şehir yöneticileri ve ileri gelenleri  mutfakların en üst kata yapılmasına karar vermişler. Böylece örneğin geceleri çıkabilecek yangınlarda evde yaşayanlara canlarını kurtarmaları için zaman kazandırmak istenmiş.



Yine eski zamanlar da zanaat ve zanaatçıları kontrol etmek için de her bir zanaat için ayrı sokaklar tahsis edilmiş. Avrupa’nın diğer yerlerinden sürülen küçük bir zanaat grubu için de ayrı bir sokak ayrılmış.
Ana caddeye sağdan paralel bir diğer sokak ta ilerlerken karşınıza denizcilerin kilisesi çıkıyor. Stari Grad’da bunun gibi daha pek çok kilise bulunmakta. Buradan soldan devam edip tekrar ana caddeye daha doğrusu caddenin bittiği meydana çıkıyorsunuz. Artık eski Dubrovnik’in yönetim merkezindesiniz. Meydan da Rektor’un Sarayı var Bugün Memorial Room olarak kullanılıyor yani savaşı unutturmamayı ve savaştaki kayıpları hatırlatmaya hizmet veriyor. Kayıpların fotoğraflarıyla dolu. Hüzünlü tabi. Hepsi o kadar genç ki…
Rektorun Sarayı’nın yanından deniz kıyısına çıkılıyor. Burada kırmızı fenerin dibin de banka oturup yorgunluk atılabilir ve manzaranın tadı çıkarılabilir ya da kısa bir yürüyüşle kayalıklara çıkılabilir ya da kayalıklara çıkmadan daha sağdan bir başka kapıdan şehre girip ok işaretlerini takip edilerek Akvaryuma çıkılabilir. Bu küçük ama güzel Akvaryumu gezdikten sonra aynı yoldan aynı deniz kapısından meydana dönün. Hemen bu kapının yanında yükselen Çan Kulesi’nde 4 ayrı çan var. Bu 4 ayrı çan şehirdekilere farklı alarmlar vermekte kullanılıyormuş. Biri yangını, biri şehre yapılan bir saldırıyı bir diğeri şehirdeki önemli sosyal olayları haber vermekte kullanılıyormuş.
Bu meydan da bir çeşme var. Ama bu Kraliyet Çeşmesi. Ayrıca Treasury Kilisesi ve hemen yanında bir başka kilise daha dikkat çekmektedir. Pek çok kaynakta Eski şehir de toplam 17 adet kilise olduğu da söylenmektedir. Kiliselerin yanında bu meydan da sağlı sollu nereye bakılırsa gotik Rönesans tarihi yapılarla doludur. 
Bu tarihi yapılardan biri Kültürel Tarih Müzesi olarak düzenlenmiştir. Müzeden kombine bilet alarak diğer müzeler de gezilebilir. Örneğin 3’lü kombine bilet alarak hem Kültürel Tarih Müzesi hem Denizcilik Müzesi hem de Etnografya Müzesi gezilebilir. Her üç müze de küçük ama çok başarılı bir şekilde düzenlenmiştir. Sergilenen eserler ve düzenlemelerde kullanılan materyallerle son derece özgündür. Dubrovniklilerin eskiden beri denizci oldukları düşünülürse özellikle Akvaryum’un üzerinde yer alan  Denizcilik Müzesi’nin kaçırılmaması gereken bir fırsat olduğu hemen anlaşılır. Dubrovnik 19. Yüzyılın başında dünyanın dört bir yanına giden gemileri olan bir şirkete sahipti . Denizci zengin aileler ve genç sahiplerinin ve başarılı kaptanlarının resimleri ile dolu müze. Özellikle birinin kadın olması dikkat çekici. Çeşit çeşit gemilerin maketleri de kesinlikle incelenmeye değer. 
Bu arada Çan Kulesi’ndeki çanları çalan ve Maro ile Baro adı verilen yeşil demir adamların hikayesi de Kültürel Tarih Müzesinden öğrenilebilir ve şehir duvarlarına çıkarak üzerinden Maro ile Baro’nun fotoğrafları çekilebilir. Ama şehir duvarlarına çıkmak için küçük bir ücret ödemek gerekli ki kesinlikle  buna değer. Duvarlar da yürümek ve güzel manzaranın tadını çıkarmak lazım. Şehir duvarlarından inip kaybolmaktan korkmadan ara sokaklara da dalmak lazım. Her yer de kediler, sanki şehrin hakimi onlarmış gibi.
Sokaklarda yürüyüp fotoğraflar çekerken istenirse yine ana cadde üzerindeki Françeskan kilisesi ve içindeki eski eczane de gezilebilir. Bilinen en eski eczane olduğu söyleniyor.
Daha sonra tekrar meydana dönüp meydanda ve ya meydana açılan ara sokaklardaki kafe restaurantlarda ünlü lezzet ustası ve gezgin Mehmet Yaşin’in deyimiyle deniz ürünleriyle damak çatlatılabilir. Piyano sesleri eşliğinde kahve içerek yorgunluk atılabilir. Mideniz ve ruhunuz gerçek anlamda bayram edebilir.
Dubrovnik Stari Gradı hem özgün dokusunu koruyabilmiş hem de modern hayata ayak uydurabilmiş yaşayan nadir yerlerden biridir. Uzun şehir duvarları, tarihi binaları, müzeleri, kiliseleri, dar sokakları ve benzerlerine Mardin’de rastlanabilecek evlerin altından geçen kısa tünel sokakları, hala yaşanılan eski taş evleri ile etkileyici bir taşkentir Stari Grad.Taşın sanatla dansı da güzeldir ve  pek çok sanat galerisine sahiptir Dubrovnik.  Şehir surlarının dışında ama hemen yakınındaki Modern Sanatlar Müzesi de kesinlikle gezilmeye değer bir müzedir.
Sadece gündüzü değil gecesi de etkileyicidir Eski Şehrin. Özellikle de 18 Kasım’da fener ve kandillerle donatılmıştı sokaklar. Eskinin Rektorun Sarayı şimdinin Memorial Room‘unun önünde ellerinde cam fanus içinde mumlar olan çocuklar sıralanmışlardı. O gün Bukovar katliamının yıldönümüymüş meğer. Diliyoruz ki bu güzel çocuklar aynı acıları yaşamazlar bir daha. Gezelim başka başka yerleri tanıyalım başka toplumları başka kültürleri… Başkalıkları görmek tahammül etmek için…Barış içinde yaşamak için…Bu dünya kimseye kalmaz…
YAZI VE FOTOĞRAFLAR: SULTAN SARI

1 yorum:

  1. Gezmek insanda ruh zenginliği yaratıyor gerçekten. Gönül gözünle gezince, içindeki sınırlar kalkıyor, daha sevecen, daha anlayışlı oluyorsun hayata karşı. Fotoğraf gösterin de çok güzeldi. Yazın da bilgilendirici olmuş Sultan. Gezerken gördüklerini paylaşan yüreğine sağlık.

    YanıtlaSil