11 Nisan 2017 Salı

ÇANAKKALE


Çanakkale, 130.000 kadar nüfusa sahip küçük bir kent. Bunun da 30.000 kadarını üniversite öğrencileri oluşturmakta. Kent ekonomisinin temelini, iki büyük sanayi kuruluşu bir kenara bırakılırsa, üniversite ve turizm oluşturmakta. Kente, Çanakkale savaş alanını ve Troya’yı ziyaret etmek için yılda iki milyon turist geliyormuş.
Çanakkale’ye adım atar atmaz, çağdaş bir deniz kentinde olduğunuzu anlıyorsunuz. Ana hatların neredeyse tümünde bisikletliler için yollar ayrılmış. Belediye tarafından oluşturulan merkezlerinden kredi kartı ile bile bisiklete binmek mümkün. Kordon’da bulunan üniversiteye ait Türkan Saylan Sosyal Tesisi’nde herkes son derece ehven fiyatlarla çayını-kahvesini içiyor, lezzetli Çanakkale simitini yiyor. Mümkün olan her yere çocuk oyun alanları kurulmuş, bazı yerlerde yol boyunca çocukların oynayabileceği oyuncaklar konulmuş.
İskele Meydanı’nın bir köşesine akşam üstü balık pazarı kuruluyor. O gün, hatta bir kaç saat önce tutulan balıklar neredeyse canlı canlı satılıyor. Ama, hemen söyleyeyim, fiyatlar hiç de öyle beklendiği gibi ucuz değil; hatta Ankara’dan bile pahalı!
Bütün bu görünümüyle, ne diyeyim; Çanakkale galiba bir Avrupa kenti! Kısa bir süre önce yapılan araştırmada da Türkiye’de yaşanılabilir kentler arasında 11. sırayı almış.
Nereleri Gezmeli?
Aslında Çanakkale’de gezilmesi görülmesi gereken yerler birbirine oldukça yakın; neredeyse hepsi yürüme mesafesinde.
Geziye önce müzelerden ve merkeze en uzak noktada bulunan Arkeoloji Müzesi’nden başlayalım. Çanakkale’de müzecilik faaliyetleri halkevleri döneminde 1936’da başlamış; bölgeden toplanan eserler Surp Kevork Ermeni Kilisesi’nde depolanmış. Yeni müze binası ise 1984’te hizmete girmiş. Müzede Troia, Assos, Apollon, Smintheion, Tenedos, Alexandreia Troas gibi örenyerleri ile yöredeki çeşitli höyük ve tümülüslerden ele geçen eserler sergilenmekte. Müzede flaş kullanmadan fotoğraf çekmek mümkün.


Arkeoloji Müzesi’nde kent merkezine doğru dönerken güzel bir yapı topluluğu olan Tatarlar Külliyesi’ni ziyaret edebilirsiniz.
Merkeze doğru gelince karşınıza Çimenlik Kalesi ve kale içinde yer alan Deniz Müzesi çıkmakta. Çimenlik Kalesi ya da eski adıyla Kale-i Sultaniye, Fatih Sultan Mehmet zamanında 1462’de inşa edilmiş. Bir dış sur ve ortasındaki ana kuleden oluşmakta. Kale ve çevresi 1982’de müze olarak düzenlenmiş. Bahçede çok çeşitli silahlar sergilenmekte. Bunlar arasında bir Alman denizaltısının parçaları bile bulunmakta. Kalenin ortasındaki kule de ise Çanakkale savaşları ile ilgili çok sayıda materyal ziyaretçilerini bekliyor. Fotoğraf çekimi bahçede serbest, kule içinde ise yasak. Müze de bir zamanlar, Nusrat mayın gemisinin “replika”sı da bulunuyormuş ama bir süre önce kaldırılmış. 1912’de Kiel/Almanya’da inşa edilen 1923’te Osmanlı donanmasına katılan Nusrat, 1955’e kadar donanmada kullanılmış, ardından hurdaya çıkarılarak satılmıştı. Yük taşımacılığında kullanılan gemi 1990’da Mersin’de battıktan sonra çıkarılmış ve Tarsus belediyesi tarafından satın alınmış. Gemi bugün Tarsus’ta adını taşıyan bir açık hava müzesinde sergilenmekte.

Deniz Müzesi’nin yakınında Çanakkale Kent Müzesi yer almakta. Müze binasının inşa tarihi bilinmemekte, ancak ilk iki katın 1800’lerde yapıldığı, son katın ise 1930’larda eklendiği tahmin edilmekte. Bir ara ticarethane, otel ve askerlik şubesi olarak kullanılmış. 2004’te de belediye tarafından satın alınarak Çanakkale Kent Müzesi ve Arşivi olarak değerlendirilmiş. Müzenin giriş katında zaman zaman Çanakkale ile ilgili geçici sergiler açılmakta. İkinci katta ise sabit sergi alanı bulunmakta. Burada gerçekten çok güzel objeler sergilenmekte. Üçüncü kat ise toplantı salonu olarak kullanılmakta. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde bulunan kent müzelerine kıyasla biraz küçük bir müze ama Çanakkale’ye gitmişken görmekte yarar var.
Bu arada müzenin karşısında olan 1867 tarihli Muvakkithane’ye de bir göz atabilirsiniz.


Çanakkale’deki son müze yakın zamanlarda açılmış olan Seramik Müzesi. Muhtemelen biliyorsunuzdur; literatürde “Çanakkale işi” olarak adlandırılan bir seramik mevcut. Bunlar, oldukça “naif”, hemen göze çarpan bir formu olan, günlük kullanıma yönelik, halk işi eserler. Kentin adının üretilen çanak biçimindeki seramiklerden geldiği bile söylenmekte. Üretimine XX. yüzyılın ortalarına kadar devam edilen bu ürünler, zaman içinde belki de yeterince talep olmaması ve ustaların kaybolması ile ortadan kalkmış. Müze, bu ürünlerin örneklerinin sergilenmesi amacıyla 2013’de açılmış. Müze’nin bulunduğu bina “er hamamı” olarak 1905’te inşa edilmiş, uzun yıllar kullanılmış. Daha sonra belediyeye tahsis edilmiş. Yapılar restorasyondan sonra küçük ama son derece güzel bir müze ortaya çıkmış. Giriş katında Çanakkale işi ürünlerin örnekleri sergilenmekte. İkinci kat ise geçici sergi alanı olarak düzenlenmiş. Girişi ücretsiz olan müzede fotoğraf çekimi serbest.
Cami, Kilise, Havra
Vital Cuinet, La Turquie d’Asie adlı önemli eserinde 1890’lar da Çanakkale’de 19.500 kişinin yaşadığını, bunun yarısını Müslümanların oluşturduğunu, kentte 5.500 Rum Ortodoks, 1.800 Musevi, 950 Ermeni ve 2.200 kadar çeşitli dinlere mensup yabancının bulunduğunu kaydeder. Durum böyle olunca cami, kilise ve havrayı birarada görmek şaşırtıcı olmuyor.
Çarşı içinde bulunan Yalı Cami oldukça sade bir yapıya sahip. Vaktiyle Tavil Ahmet Ağa tarafından yaptırılmış, bir yangın sonucu tahrip olunca 1854’te yenilenmiş. 
Biraz ileride Surp Kevork Ermeni Kilisesi bulunmakta. Kilise, 1873’te Abdülaziz’in emri ile yapılmış. Malum 1915 olaylarından sonra bir ara arkeoloji müzesi olmuş, daha sonra tiyatroya dönüştürülmüş. Yapıda halen çeşitli kültür-sanat faaliyetleri yürütülmekte. Hemen yanı başındaki papaz evi ise tam anlamı ile metruk vaziyette! Bitişikteki vaktiyle Aramyan adını taşıyan okul ise Truva kazılarına büyük hizmeti geçen Manfred Osman Korfmann adına açılan kütüphane olarak kullanılmakta.



Birkaç sokak ötede de İspanya’dan göç edip Çanakkale’ye yerleşen Musevilerin ibadethanesi yer almakta. Mekor Hayim [Hayat Kaynağı] adını taşıyan havranın XIX. yüzyıl sonlarında inşa edildiği tahmin edilmekte. Havra, halen Çanakkale’de ibadet etmek için gerekli sayıda Musevi bulunmadığından sadece ziyaret için açık tutulmakta. Ama, ziyaret etmek için Museviler tarafından kutsal kabul edilen Şabat’ı yani Cuma gün batımından Cumartesi gün batımına kadar olan süreyi seçmeyin, kimse kapıyı açmaz!
Ve Diğerleri…
Çanakkale’de görülmesi gereken pek çok yapı bulunmakta. Bunların bir kısmını sıralayalım:
Kentin meydanında yer alan Saat Kulesi, Cemil Paşa tarafından 1896/97’de  yaptırılmış. Elde resmi bir belge olmamasına rağmen inşaatın finansmanının İtalya fahri konsolosu ve tüccar olan Emilio Vitalis tarafından sağlandığı ileri sürülüyor.
Hemen yakınlarda 1890 tarihli Yalı Hanı bulunmakta. Han’ın avlusu gençlerin toplanma mekanı. Şehri gezerken yorulursanız burada mola vermenizi öneririm.

Mola verebileceğiniz bir diğer alan Halk Bahçesi. Halk arasında Calvert Bahçesi olarak bilinen bu alanın temelleri XIX. yüzyılın ortalarında Çanakkale’ye gelen levantenler tarafından atılır. İngiliz konsolosunun kardeşi olan Frederick Calvert, deniz kenarında bir “saray yavrusu” yaptırır, araziyi de bir İngiliz bahçesi haline getirir. Ancak zamanla, o koca konak yıkılır, arazi çeşitli nedenlerle elden çıkar ve geriye çok büyük bir bahçe kalır. Bahçede çocuklar için oyun, yetişkinler için spor alanları bulunmakta. Bir köşesi “kedi evi” olarak kullanılıyor. Ama, her hangi bir yerinde Calvert ailesinden söz eden bir levha yok!
Çanakkale’ye gitmişken “olmazsa olmaz”lardan biri de o türkülere konu olmuş Aynalı Çarşı ziyareti. Aslında küçük bir bedesten olan çarşı 1890’da Musevi cemaatinin ileri gelenlerinden Eliyau Hallio tarafından yaptırılmış. Bu nedenle Halyo Çarşısı olarak da bilinmekte. Kitabesi hem Osmanlıca, hem de İbrani harfli Ladino dilinde yazılmış. Çanakkale savaşları sırasında harap olan çarşı on yıl kadar önce onarılmış ve bugünkü halini almış. Çanakkale ile ilgili bir hatıra eşya almak isterseniz mutlaka uğramanız gerekir.
2004’de çekilen Troy filminde kullanılan tahta at Kordon’da sergilenmekte. Çevresine güzel bir alan düzenlemesi yapılmış. Kordon’da eski vali konağı ile Necip Paşa Konağı da görülmesi gereken yerler arasında.

Bir başka rotada birlikte olmak dileğiyle.

Yazı ve fotoğraflar M. Bülent Varlık

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder