14 Ağustos 2018 Salı

LAVANTA HASADI, SALDA GÖLÜ VE KİBYRA ANTİK KENTİ GEZİSİ

Tempo ile ne zaman yurt içi ve yurt dışı gezisine gitsem dönüşte müthiş bir gezi idi, son derece eğlendim, bilgilendim ve keyif aldım yorumunu yapar sonunda da böyle bir kalitede geziyi bir kere daha yapabilir mi acaba diye düşünürdüm. Tövbe. Artık bu düşünceyi bir daha söylememeye ve aklımdan geçirmemeye karar verdim. 
Bravo Tempo Tur; sizi bir kere daha kutlarım. Müthiş bir “Lavanta Hasadı, Salda Gölü ve Kibyra Antik Kenti Gezisi”ni gerçekleştirdiniz.Tempo Tur, bir gezide olması gereken güvenlik, rahatlık, doyurucu program, dakiklik ve iyi rehberlik hizmetlerini bir arada mükemmel bir planlama ile gerçekleştirdi. Biz gezginlerin az da olsa bir hata bularak egosunu biraz tatmin etmek için şikayet etme fırsatını bizlere vermedi (!)Bir cuma gece yarısı rahat ve konforlu bir araçla başlayan yolculuğumuz, göreceklerimizin heyecanı içerisinde sabahın erken saatlerinde sona erdiğinde daha gün doğmamıştı. Ayağımızı yere bastığımızda kendimizi ışınlanmış gibi hissettik. Öyle ya dün gecenin karanlığından sonra kendimizi doğanın olabilecek mucizelerinden birisinin içerisinde bulduk. Yaşadığımız ani şoktan kurtulur kurtulmaz güneşin doğarken dünyayı aydınlatan, renkten renge giren ilk ışıklarını gördük. Hem de bunu geniş bir alana yayılmış lavanta tarlaları arasında yaşadık. 
Karşımızda gölün maviliği, lavanta tarlalarının sabahın gelişini kutlayan kokuları, kuşların cıvıltıları, güneşin parlayan ışıkları, bu ışıkların bulutların arasından geçerek etrafa yaydıkları olağanüstü görüntüler. Biz neredeyiz? Sabah mahmurluğu ile ilk önce kendimize sonra herkesin birbirine sorduğu soru bu. Biz cennetteyiz evet katiyetle cennetteyiz. Cenneti arayanlara adres bilgileri de, Tempo Tur’da diyorum.Daha sonra tepeye doğru yürüyüş ve tepedeki lavanta tarlaları arasında dolaşırken kuş bakışı gördüğümüz gölün ve bereketli toprakların, yükselen güneş ışıkları ile birlikte yarattıkları olağanüstü manzara doğanın ne kadar usta bir sanatkar olduğunun delili değil de nedir?Bu saatlerde buraya gelmeyi planlamak, profesyonelliğin güzel bir örneği ve zekanın pırıltılarıdır.

Aşağıya doğru inerken bir an dahi olsa güzel manzaradan gözlerimizi alamıyoruz. Arıların vızıltısını, kuşların cıvıltısını, rüzgardan sallanan çalıların ve yaprakların nağmelerini dinlerken, başımızın üzerinden geçen güneşin ışıkları ile renk değiştiren bulutların beraberliğinden ortaya çıkan ve her zaman yaşanamayacak büyük ustanın yarattığı resmi hayranlıkla seyrediyoruz.

Toplu olarak lavanta balı ve reçelinin damaklarda kalan lezzeti ile yaptığımız kahvaltıdan sonra köyü tanımak, köylüler ile beraber olmak ve tabii ki alış veriş yapmak için köyün içerisinde yaptığımız dolaşma, gezinin bu bölümünün sonu idi.
Şimdi sırada Salda gölü var. Oraya doğru hareket ediyoruz.LİSİNİA YABAN HAYAT REHABİLİTASYON MERKEZİTempo Tur, gezi süresince sürprizler yaparak gezginleri şaşırtmayı seven bir kuruluş. Gezi programlarına koymadığı bir güzel yere sizi siz farkında olmadan götürür. Bu da şapkadan tavşan çıkarmak gibi eğlenceli olur. Biz Salda gölüne doğru yol alırken aracımız aniden durdu ve burada inip bir tesisi gezeceğimiz söylendi. Önünde durduğumuz tesisin adı, Lisinia Yaban Hayat Rehabilitasyon Merkezi idi. Sanki araçtaki bu bölgeyi az çok bilip de görme fırsatı bulamayan bir çok gezginin aklından geçenleri okurcasına; Tempo Tur’un burayı da geziye dahil etmesi, onlar için artı bir puan olurken bizim için de hoş bir sürprizdi. 

Tesis. ismini Pisidya zamanında kurulmuş bir antik kentten alıyor. Lisinia, “Doğan ve Batan Güneşin Ay Işığı Gibi Parıltısı” manasına geliyor. Burasını gezdiğimiz süre içerisinde bu parıltıyı gördük. Ayrıca insan zekasının ve çabalarının da merkez içerisinde bulunan her şeyde parlayan yansımalarını fark ettik. Burada çalışan gönüllüler ile yaptığımız söyleşilerde bugüne kadar kanserle mücadele, Türkiye’nin sularını kurtarma, gönüllü doğa korumacılığı gibi 9 proje başlığı altında 1000’e yakın alt proje gerçekleştirilmiş olmalarının haklı gururu içerisinde gözlerindeki ışımayı, seslerindeki heyecanı hissettik. 
Başlarda yaralı bulunan yaban hayvanlarının tedavi edilerek tekrar doğaya salıverilmesi maksadıyla kurulan bu tesis, zamanla yeni projelerin eklenmesi ile tam bir doğa projesine dönüşmüş. Tesisten ayrılırken Tempo Tur’a bizi buraya kadar getirdiği ve tesisi görme fırsatı yarattığı için minnettarlığımızı sunarken; böyle güzel maksatlarla kurulmuş ve organize olmuş bir tesisi görmenin mutluluğu içerisideydik.Şimdi Salda gölüne doğru gidiyoruz.SALDA GÖLÜEğer gezgin ya da iyi bir gözlemci iseniz dünyada pek çok mucizelere rastlarsınız. Bu mucizeler ya insanoğlu ya da doğa tarafından gerçekleştirilmişlerdir. İkisi de yaratıcıdır. Gördüğünüz mucizeleri de birilerine anlatmak ve hatta onları bu konuda ikna etmek neredeyse imkansızdır. İşte bu mucizelerden biriside, Salda gölü. 

Burada size Salda gölünü anlatmak benim için çok zor. Bu güzellik ve diğerlerinden olan farklılıklarını anlatmak için kullanacağım kelimeler yeterli olmaz ve çektiğim fotoğraflar çaresiz kalır. Tüm bunları anlamak için gölü gidip görmek gerekir. Emin olun insanı şoke edecek kadar albenisi yüksek olağanüstü bir göl. Ben her zaman dünyayı büyük ustaların eserlerinin sergilendiği büyük bir sanat galerisine benzetirim. Salda gölü, bu eserlerden en önde gelenlerinden birisi ve bir cazibe merkezi.

Gözleri kamaştıran bu turkuaz renkli güzelliğin suları da, yerkürenin ısınması, iklimsel değişiklikler sonucu buharlaşmanın çok, yağışın azlığı, modern tarım uygulamaları, göletler nedeni ile azalmaktadır. Kısa bir süre içerisinde yok olma tehlikesi içerinde olan bu gölü görebilen şanslılardan olma fırsatını kaçırmayın. 
Kibyra Antik Kenti’ne doğru yol alırken arkamızda bıraktığımız Salda gölüne duyduğumuz hayranlık ile üzüntünün karışık duyguları içerisindeyiz. 
KİBYRA ANTİK KENTİTürkiye’yi tanıtıcı birçok belgesel ve tanıtım dokümanlarında bulunan görüntüler artık eskidi. Bunları neler ile değiştirelim diye bir soru gelirse katiyetle, Sagalassos ve Kibyra Antik Kentleri ile Sarıkaya’daki Roma Hamam’ından görüntülerdir derim. Dünyanın en önemli antik kentlerinden birisi olarak gösterilen antik kent, köklü bir devlet geleneği ve kadim bir kültürün izlerini günümüze kadar taşıyan bir kent. Sagalassos’u gördüğümde kente ne kadar hayran kaldı isem, bu kente de aynı hayranlığı duydum. Bu iki kent de, dünya sanat galerisinin baş yapıtlarından. Her iki şehrin de kendine has özellikleri olmasına rağmen Kibyra’nın sahip olduğu değer, dünyada eşi bulunmayan bir değer. Yalnızca bu değeri görmek için bile bu antik kente gidilir. Bu değer, meclis binası ve müzik evi olarak kullanılan yaklaşık 3500 kişilik kapasiteli dünyanın en büyüklerinden birisi olan Odeon’daki kırmızı, yeşil ve beyaz mermerlerden yapılmış, yılanlardan oluşan saçları ve insanları taşa çeviren bakışlarıyla Medusa mozaiğidir. Bu muhteşem ve Anadolu’da bir örneği daha bulunmayan mozaik, kendisine bakanları taşa çevirmiyor ama hayran bırakıyor. 


Antik Çağ Anadolu’nun en görkemli 12-13 bin kişi kapasiteli, 200 metre uzunluğunda ve U şeklinde olan Kibyra stadyumunu gördüğünüzde çok önemli bir kente geldiğinizi anlamakta güçlük çekmeyeceksiniz. M.Ö.1 yy.dan itibaren bu stadyumda glatyatör dövüşlerinin yapıldığı, arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılmıştır. 


Ayrıca kent, bölgenin büyük bir askeri garnizonu olarak da görev yapmıştır. 
Gezinizin ilerleyen saatleri içerisinde Bazilika, yukarı ve aşağı Agora, Roma hamamı, tiyatro, antik suyolları ile karşılaşacaksınız. 


Odeon’nun içerisinde bulunan Medusa mozaiğinden sonra en çok dikkatinizi Odeon’un ön kısmındaki Anadolu'nun en sağlam ve büyük mozaik alanı olma özelliği taşıyan, yaklaşık 540 m2 alanı kapsayan, sağlam durumdaki mozaik çekecektir. Yine Odeion’un önünde, Geç Roma Dönemi'ne ait (M.S. 6-7 yy.) hamam, bölümleri, ısıtma ve su sitemleriyle görülebilir durumdadır.


Tarihin karanlık sayfalarını aydınlatan, geçmişte yaşananları gözler önüne koyan Anadolu’nun sahip olduğu tarihi zenginlerinin en güzel örneklerinden birisi olan Kibyra, gezilip görülmeye değer müstesna ören yerlerimizden birisi. Bence bugün bulunduğu yerden daha çok yukarlarda bulunmayı hak ediyor. Bizim onun için yapacağımız, ziyaretlerimizi arttırarak devam ettirmek, onu gelecek nesillere daha iyi bir şekilde aktarmak ve tanımayanlara tanıtmaktır. Gerisi kendiliğinden gelecektir. Karnımızda açıktı. Şimdi sıra Burdur’un çöp şiş ve ceviz ezmesini yemeğe geldi. Ben size özellikle çörek otu, özel peynir ve cevizle yapılan pideyi yemenizi öneririm. Farklı bir çeşit ve lezzet. Afiyet olsun. Artık gezimizin sonuna geldik. Gördüklerimizden başımız dönmüş vaziyette kendimizi bir lokantaya atıp karnımızı doyurduktan ve kendimize geldikten sonra bir de bakmışız Burdur Arkeoloji müzesindeyiz. 
BURDUR ARKEOLOJİ MÜZESİBurdur Arkeoloji müzesi’nin ilk çalışmaları, Bulguroğlu (Pirkuzade) Medresesi’nin ayakta kalabilmiş tek binası olan kütüphanede Burdur civarından çıkarılan eserlerin koruma altına alınması ile başlamış. Bu eserlerin bir müze ortamında halka açılması da 12 Haziran 1969 yılında gerçekleştirilmiş. Bu güne kadar da çevrede gerçekleştirilen birçok kazıda toplanan tarihi eser sayısının 70.000’ne yakın bir sayıya ulaşması müzenin ne kadar büyük bir koleksiyona sahip olduğunun güzel bir göstergesi.M.Ö. 7 bin yılına kadar giden 9 bin yıllık insanlık tarihinin en önemli eserlerini bünyesinde bulunduran müze, bunların sunumunu da son derece güzel yapıyor. Müze kapısından içeri girdiğimizde bizi tüm ihtişamı ile dans eden kızlar frizi karşılıyor. Devamında Poseidon ve Apollon mermer heykelleri görülmeye değer.


Girişin hemen solunda da Roma İmparatorluğu’nun önemli imparatorlarından Hadrianus ve Marcus Aurelius’un büstleri son derece gösterişli. Sağ tarafta ise Kibyra’daki kazılarda ortaya çıkarılan gladyatör dövüşleri ve avlarını sahneleyen frizler sergileniyor. Salonun devamında ise lahit kapakları, tahta Kybele heykeli dikkat çekici eserler.

Müzenin içerisinde sunulan eserlerin yanında bahçesinde sergilenen eserler de, görülmeye değer.Sonunda bir hafta sonuna sığdırmaya çalıştığımız, eğlenirken bilgilendiğimiz, güvenli, rahat bir gezi yaptık. Böyle nice geziler yapmak dileklerimle hoşça kalınız.
Yazı ve fotoğraflar: Olay Salcan