26 Haziran 2019 Çarşamba

Yaz aylarının vazgeçilmez rotası: Yaylalar...

Bi’pazar sabahı erkenden düşüp yollara yakına, en yakın yaylalara gitmek, uçsuz bucaksız
yeşilin içinde, keyifli bir rotada yürümek belki de en güzel çaredir sıcağa ve bütün hafta kapalı mekanlarda çalışmanın verdiği yorgunluğa...

Yazı ve fotoğraflar
Yeşim Özcan

@yesimcimcim

“Uzun yıllardan beri yalnız başına yaşayan Toprak Ana’nın gün gelmiş yalnız yaşamaktan çok canı sıkılır olmuş. Daha fazla bu duruma dayanamayan Toprak Ana kalkmış, gök krallığına misafirliğe gitmiş. Sarayın kapısına varınca şaşırıp kalmış. Gürültüler, patırtılar, bağrış, çağrış.... Ne olduğuna anlam veremeyen Toprak Ana kapıyı açan nöbetçiye bu seslerin ne olduğunu sormuş. “Ne olacak, mevsim kardeşlerin gürültüsü, kavga edip duruyorlar..” diye cevaplamış nöbetçi. Sesler, kavga, gürültü devam ederken Toprak Ana’nın aklına oracıkta bir fikir gelmiş ve nöbetçiye, “Ben çok yalnızım, mevsim kardeşleri bana verin, biraz da benimle yaşasınlar” demiş. Nöbetçi, Toprak Ana’nın isteğini krala iletmiş. Kralın “olur” cevabını alan Toprak Ana evine dönüp beklemeye başlamış. 




Bu bekleyiş uzun sürmemiş. Bir sabah ilk önce en küçük kardeş gelmiş. Pembe, beyaz saçlı, güzel bir çocukmuş. “Benim adım ilkbahar, size ufak bir armağan getirdim, Toprak Ana” diyerek çantasını açmış. Çantanın içinden tomurcuklanmış dallar, mis kokulu, rengarenk çiçekler çıkarıp Toprak Ana’nın kucağına koymuş ilkbahar. Çok geçmeden ikinci kardeş gelmiş, tombul, kırmızı yanaklı, şirin mi şirin bir kız çocuğuymuş bu gelen,  adı da “yaz” mış. “Haydi çekil bakalım, bak ben geldim” demiş. Arkasına sakladığı ellerinin arasında bir sepet tutuyormuş. Neler yokmuş ki o sepetin içinde... Kıpkırmızı çilekler, salkım salkım üzümler, güneşe doymuş şeftaliler. Sepeti Toprak Ana’ya sunup, “bunları senin için topladım” demiş. Derken üçüncü kardeş gelmiş, sarı sapsarı bir çocukmuş. Toprak Ana’ya, “ben sonbaharım”demiş. “Yalnızlığı, sessizliği severim.” Sonra da kuşları kovmuş, her yeri boydan boya sarıya boyamış. Ortalık bi’sessiz olmuş. Tam bu sırada dördüncü kardeş kapıdan içeri girmiş. Çiçekleri, meyveleri dağıtmış, cebinden beyaz bir su çıkarıp başlamış etrafa dökmeye. Dökerken bi’yandan da bağırıyormuş: “Benim adım kış, benim adım kış” Suyu dökmesiyle etraf bembeyaz olmuş. 





Dört kardeş de Toprak Ana’yı çok sevmiş, onunla kalmak istemiş. “Sen kalacaksın, sen gideceksin, hayır ben kalacağım..” diye başlamışlar kavga etmeye. Onlar kavga ederken etraf dağılmış, her şey alt-üst olmuş. Bu duruma daha fazla dayanamayan Toprak Ana,”Beni dinleyin, ya gelip sırayla yanımda üçer ay kalın ya da kalkın gidin. Hepinizi aynı anda istemiyorum.” demiş. 
Mevsim kardeşler düşünüp taşınmışlar, kavgayı bırakıp “tamam” demişler. 
İşte o günden beri sırayla, Toprak Ana’nın üçer ay misafiri oluyorlar. İlkbahar, yaz, sonbahar, kış....”



Tombul, kırmızı yanaklı kız çocuğu “yaz”ın Toprak Ana’yı ziyarete geldiği günlerdeyiz. Toplamış gelmiş yaz, bize en sevdiğimiz meyveleri... İyi yapmış, hoş gelmiş o meyveler şahane.... Şahane de, bazı günler dayanılmaz hale gelen sıcağa ne yapmak lazım acaba? 
Toprak Ana’nın vatanında, bizim şirin kız çocuğu “yaz”ın misafirliği  ile soğukların sona erdiğine ikna olan köylerde bir telaş başlar. Hayvanları otlatmak, serinde yaşamak, kışa hazırlık yapmak için “yaylaya çıkma” zamanıdır. Sadece köylerde mi?
Yazın bu sıcak günlerinde biz şehir hayatı ile haşır neşir olanlar için de şehirden kaçışın, doğayla iç içe olmanın en doğru adresidir yaylalar... “Vaktimiz az, iş güç fazla ...”diyorsanız da hiç olmazsa bi’pazar sabahı erkenden düşüp yollara yakına, en yakın yaylalara gitmek, uçsuz bucaksız yeşilin içinde, keyifli bir rotada yürümek belki de en güzel çaredir sıcağa ve bütün hafta kapalı mekanlarda çalışmanın verdiği yorgunluğa.
Tempo Turizm, her Pazar günü doğaya kaçmak isteyenlere günübirlik doğa yürüyüşleri düzenliyor. Yaz aylarının vazgeçilmez rotası da yeşile doyacağınız yaylalar... 
Urumşah, Hasbeyler, Bucak, İmreşe, Sungurlar, Koçumlar, Çayören.... Gerede’nin uçsuz bucaksız yaylaları. Zengin bitki örtüsüyle gezginlere büyüleyici manzaralar sunan birçok yayla var. Yeter ki siz Pazar sabahı erkenden uyanıp yola koyulmayı göze alın.Görecekleriniz, hissedecekleriniz buna değecek!
Gerede yaylalarına giderken yol boyunca yeşilin her tonunu görmek mümkün. Sadece yeşilin mi? Yağmurların hala devam ettiği bu günlerde yeşile eşlikçi rengarenk çiçekler de görsel bir şölen sunuyor biz erkencilere. 



Gerede- Urumşah yaylasından başlayan yürüyüş rotasının büyük bir çoğunluğu orman içindeki patikalarda gerçekleşiyor. Uçsuz bucaksız orman... Patikaların ucu bazen bir tepeye bazense buz gibi akan bir çeşmeye çıkıyor. Su buraların vazgeçilmezi. Mevsimlerden yaz olunca yaylalarda hayat telaşı var. Ahşap evlerin bacalarında sabahın ilk saatlerinden kalma cılız bir duman, burnumuza çalınan hafif bir is kokusu. Eee ne de olsa serin, biraz soğuk yayla... Atıp sobaya iki odun, çayı demlemek, bütün gün kekik kokulu çayırlarda otlanan sürünün hediyesi sütten yapılmış tereyağ ve peynirle kahvaltı yapmak; yaylacıların en büyük ayrıcalığı...


Selam vereni de alanı da çok ahşap gövdeli, teneke çatılı evlerle dolu yaylaların. Geçtiğiniz her yerde “yorulduysanız soluklanın” diyen, çay ikram eden, hal hatır soranlarla yapılan hoş beş ile azıcık durup dinlenmek mümkün. Sonra takılıp bir kelebeğin peşine doğru çamlarla sarılı vadiye... Vadinin hediyesi suya doymuş topraktan fışkıran sapsarı sığır kuyrukları, bembeyaz papatyalar. Ağaç kovuklarında hala mantar var... Çeşit çeşit mantar! 
Doğanın sürprizlerini deneyimlemenin, kendinle başbaşa kalmanın, başlayacak haftaya en iyi enerji toplamanın biz bozkır insanı için en doğru adresi.... yaylalar! 
Yaz toplanıp yerini kardeşi sarı sonbahara bırakmadan bi’fırsat yaratın kendinize, düşün yollara... Ve Halil Cibran’ın dediği gibi: “Toprağın, yalınayak üzerinde dolaştığınızı hissetmekten büyük keyif aldığını; rüzgarların saçlarınızla oynamayı özlediğini unutmayın...” Şimdiden keyfiniz bol olsun...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder