18 Mart 2025 Salı

Pakistan Lahor

Pakistan’daki gezimize devam ediyoruz. Bu gün Pencap eyaletinin başkenti olan Lahor’dayız. Lahor, Pakistan’ın Karaçi’den sonra en kalabalık ikinci şehridir. Özellikle Türk Babür dönemdeki mimari eserleriyle ünlü olan bu şehir, Pakistan’ı tanımak açısından önemlidir. Bu bakımdan da turistlerin ilgisini çekerek ülkenin önemli bir turistik cazibe merkezi haline gelmiştir. Şehir, aynı zamanda ülkenin sanayi ve ekonomi merkezi durumundadır. Sırf bu nedenlerden Lahor, Pakistan için son derece önemlidir.
Kalabalık nüfustan dolayı ortaya çıkan insan yoğunluğuna karışan şaşırtıcı çokluktaki rikşalar, bu şehrin vazgeçilmezleri. Renkli görüntüleri ve trafikteki hareketliliklerine eklenen korna sesleri ile bu şehire hakim olan bir görüntü veriyorlar. Şehrin her saatinde oradan oraya koşuşturan, söz dinlemeyen yaramaz çocuklar gibiler. Trafik ışıklarının az olduğu ya da çalışmadığı bazı yerlerdeki riska hareketliliği, görülmeye değer. Rikşalar, üç tekerlekli bir motorsiklet. En önde rikşayı süren kişi oturuyor. Hemen arkasında üç kişinin oturabileceği yer var; en arkada da üç kişilik yer, ama buradaki yolcular gidiş istikametine ters oturmak zorundalar.
Lahor da Gazneli'lere ait olan eserler yok olmuş, ancak Türk Babür dönemi eserleri, ayakta kalmıştır. Seyahatim sırasında gördüklerimden Lahor’un, Pakistan’daki en çok önemli tarihi esere sahip şehir olduğu kanaatine vardım. Bu eserlerin büyük bir kısmı ve en görkemlileri, Türk Babürler zamanında yapılmış eserlerdir.
Lahor, zengin kültürel geçmişi ile birçok anıtsal esere ev sahipliği yapan bir şehir. Bunların en başında da Badshani camisi ile Vezir Han camisi geliyor. Ben de, bu nedenle Lahor ile ilgili bu ilk yazımda önce bu iki muhteşem yapıdan söz etmenin uygun olabileceğini düşündüm.
İlk mimari eserimiz, Badshani camisidir. Lahor kalesinin karşısına inşa edilmiştir ve kale ile arasında bir bahçe bulunmaktadır.
Caminin avlusuna görkemli bir kapıdan girdiğimde ilk gördüğüm, çok ama çok büyük bir avlu ve gösterişli cami idi. Şaşırtıcı derecede görkemli bir şekilde inşa edilmiş bu cami, kesinlikle Pakistan’ın sahip olduğu değerlerin başında gelir.
Üç adet gösterişli kubbesinin görüntüsünden etkilenmemek elde değil. Giriş kapısının ve ana binanın iki tarafında bulunan ve göğü delip geçercesine yükselen minarelerinin bu görkemli görüntüye katkıları, tartışma yaratmayacak kadar uyumlu. Bu yüksek minarelere ilaveten ana binanın dört köşesine boyları daha kısa ve nisbeten küçük dört adet ilave minare de yapmışlar. Binanın ana giriş kapısının üzerindeki iki küçücük, sembolik olarak yapılmış minarecikleri de ilave edersek bana göre camide toplam olarak on minare var. Ne kadar çok değil mi?
Bu şaşkınlık geçince caminin Delhi’deki Cuma camisine benzerliğinin farkına vardım. Benzerlik var ama aynısı değil. Gözüm alışınca ikisi arasındaki farklılıklar dikkatimi çekebiliyor. İkisi de büyük ve ikisi de baş yapıt olacak kadar görkemli. İkisi de, dünyanın en büyük camilerinden ve her türlü takdiri hak ediyorlar.
Badshani camisinin avlusu, 100 bin kişinin aynı anda namaz kılmasına imkan verecek büyüklükte. Bu kadar genişlikte avlusu olan ve bu kadar büyük, görkemli inşa edilen caminin içerisinin de çok geniş olacağını düşünmekten kendimi alamadım.
Bu düşünce ile caminin içine girdiğimde şaşkınlığım arttı. O da ne? İçerisi, son derece küçük. Binanın bir tarafından diğer tarafına uzanmış sanki bir koridor. Yani bizdeki camiler gibi geniş iç mekan yok. Bunun da nedeni de, Pakistan’daki iklim koşullarının dış mekanda namaz kılınmasına uygun olduğu.
Caminin gece aydınlatması ise görülmeye değer. Güneş batarken ki kızıllık ile aydınlatılmış kızıl kiremit duvarların uyumundan kaynaklanan manzaraya beyaz mermerden inşa edilmiş üç adet kubbenin parlayan inci tanesi gibi görüntülerinin beraberliği muhteşem. Ortaya çıkan manzarayı al evdeki duvarına as. Yüksek bir yerden seyrettiğimiz bu doyumsuz görüntüye hayran kalmamak mümkün değil.
Cami, 1993 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmeye hak kazanmıştır.
Gerek yazdığı eserlerle gerekse ülkenin bağımsızlık mücadelesindeki önemli rolüyle Pakistan’ın milli şairi ünvanını alan Muhammed İkbal’in (1877-1938) cami kapısının hemen sol tarafında bulunan kabri, bu camiyi diğerlerinden ayıran bir özelliktir. Türbenin giriş kapısının iki tarafında askerler, saygı nöbeti tutmaktadır.
Vezir Han camisi, kentin merkezindeki “Eski Lahor” olarak isimlendirilen bölgesinde tüm ana yollar ve çarşıların birbirine bağlandığı hayli startejik bir konuma inşa edilmiştir.
Cami, asırlar öncesindeki doğallığını bu güne kadar koruyabilmiş ender tarihi eserlerden birisidir. Eski kentin surları içinde kalan cami, etrafını saran tarihî evler, dükkânlar ve dar sokaklarla birlikte yüzyıllar öncesini çağrıştırıyor.
Vezir Han camisinin avlusuna yine gösterişli bir kapıdan geçerek giriyorum. Karşılaştığım çok büyük avludan dolayı hiç şaşırmıyorum. Artık biliyorum ki Pakistan’da cami avluları, geniş ve iç mekanlar dar.
Avlunun kenarlarında bulunan dört adet sekizgen minareler, zaten mükemmel bir görüntüye sahip olan camiye daha da görkem katıyorlar.
Caminin iç mekan süslemelerinde bulunan hat sanatları, geometrik şekiller ve çiçek süslemeleri ustaca harmanlanarak ortama sihirli bir hava vermişler. Tabii ki bu süslemeler tek tek düşünüldüğünde başlı başına birer şahaserler; ama bunları harmanlayarak göze hoş gelen bir görünüm haline getirmek baş döndürücü.
Türk Babür İmparatorluğu, Şah Cihan’ın hüküm sürdüğü dönemde inşa ettikleri eserlerle başta Taç Mahal olmak üzere zirve noktasına ulaşmıştır. Vezir Han camisi de, bu görkemli dönemde parlayan Türk sanatının yıldızlardan birisidir.
Vezir Han Camii, Türk Babür döneminden kalma en güzel mozaik fayans örneklerini bünyesinde barındırmakta olup bunlar caminin yapısına benzersiz bir boyut kazandırmaktadır
UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası Listesi’nde bulunan cami, eyvan mimarisi, avlusundaki havuzu, yapımında kullanılan küçük kiremitlerin oluşturduğu kırmızı görüntüsü, sekizgen minareleri, yan yana sıralanan kubbeleri ve büyük kapısıyla klasik Türk Babürlü mimarisinin bütün özelliklerini taşıyor.
Camiyi, Hindistan ve Pakistan’daki diğer Türk Babürlü camilerinden ayıran en belirgin özellik, minare, iç kubbe, kapı ve pencereleri süsleyen ve dünyada eşine rastlanmayan çini ve seramikleridir. Duvarları süsleyen çinilerdeki canlı renklerin uyumu, ince işçilik ve kaligrafileri camiyi ziyaret edenlerin ilgisini çekiyor.
Bugünkü görkemli görüntüsü ile yalnızca bu günün değil gelecek zamanların da insan oğlunun yarattığı en büyük eserlerden birisi olacağına inanıyorum.
Lahor’da gördüm eserlerle ilgili olarak yazılacak çok şey var. Gördüğüm diğer eserlerle ilgili bilgileri bundan sonraki yazımda anlatmaya devam edeceğim.

Hoşça kalınız.

olay.salcan@gmail.com

https://olaysalcan.blogspot.com/

Fotoğraf Galerisi:

















6 Mart 2025 Perşembe

PAKİSTAN



Her yeni bir ülkeyi gezdikten sonra dünyaya olan hayranlığım bir kat daha artıyor. Farklı yerler, insanlar, kültürler görmenin ve farklı lezzetler tatmanın insana vereceği keyfi tahmin edemezsiniz. Bu farklılıklar renkli, heyecanlı ve ışıltılı bir yaşamın değişmez aktörleri. Her şeyden önce her gittiğiniz yerde farklı bir hava soluyorsunuz. Her yerde değişen bu havaya devamlı değişken manzaraları ilave ettiğinizde kendinizde oluşan gelişmeleri de kuvvetli bir şekilde hissediyorsunuz.
Bu seferki gezim, Pakistan’a idi. Türkiye’den uçakla Pakistan’ın kuzeyinde bulunan İslamabad’a uçtuk. İslamabad, Pakistan’ın başkenti ve Pakista’nın kuzeyinde konuşlandırılmış, halihazırda gelişmekte olan yeni bir şehir.
Bir gece konakladıktan sonra İslamabad’dan ayrıldık. İslamabad’da görülmesi gereken hiç bir yeri göremedik. Bunun da nedeni, İslamabad’da BRICS Grubu ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) toplantı düzenlemiş olmaları. Şehirdeki tüm gezilip görülecek yerleri ziyarete kapatmışlar ve hatta istikamete giden yollara da barikatlar kurmuşlar. Kimsenin buralara girmesine izin vermiyorlar. Bu gibi yerleri uzaktan görmeyi bile imkansız hale getirmişler. Bir kaç yerde bu barikatları aşma gayretlerimiz de fayda vermeyince İslamabad’dan erken ayrılmak zorunda kaldık. Tabii ki bu talihsizlik biz de hayal kırıklığı yarattı, ama gezimizin geri kalan bölümünde görülecek yerlerin zenginliğini düşündüğümüzde içimiz biraz rahatladı. Bazen hesapta olmayan durumlarla karşı karşıya kalmak bir gezginin başına gelebilecek doğal bir olay. Burada bir toplantı buna neden oldu, bazen doğal olaylar da arzu edilmeyen durumlara neden olabiliyor. Bu gibi durumlarda bulunduğumuz yere yakın, ancak programda olmayan görülebilecek diğer yerleri planlıyoruz.
Pakistan bağımsızlığını ilan edip ayrı bir devlet olmadan önce bölge, başlıca Pers Ahameniş İmparatorluğu, İskender İmparatorluğu, Seleukos İmparatorluğu, Hint Maurya İmparatorluğu, Kuşan İmparatorluğu, Gupta İmparatorluğu, Arap Emevîler, Türk-Moğol Gazneliler, Gurlular, Delhi Sultanlığı, Moğol İmparatorluğu, Babürlüler, Afgan Dürranîler ve Surîler, kısmen Sih İmparatorluğu ve son olarak Britanya Hindistanı olmak üzere çok sayıda imparatorluk ve hanedanca yönetilmiştir.
Pakistan, Britanya Hindistanı'nın bölünmesini ve Müslüman nüfuslu bölgelerin bağımsızlığını talep eden Pakistan Hareketi'nin çabalarıyla 1947'de Hint Müslümanları için bir yurt olmak üzere bağımsızlığını kazanmıştır.
Başlangıçta bir dominyon olan Pakistan, 1956 yılında kabul edilen anayasasıyla Pakistan İslam Cumhuriyeti’ne dönüştürülmüştür.
Tunç Çağı İndus Vadisi Uygarlığı’na ev sahipliği yapan Pakistan’da dünyanın ikinci en yüksek zirvesi olan Himalayalar'daki K-2 Godwin Austen Zirvesi bulunmaktadır.
Yaklaşık 250 milyon nüfusu ve sahip olduğu nükleer gücü ile dünyanın sayılı devletlerinden birisidir.
Yarından itibaren aracımızla yollara çıkacağız ve gezimiz de böylece başlamış olacak. Bundan sonraki gezimizin tamamını kara yolundan yapacağız. Son durağımız da, Karaçi olacak. Böylece Pakistan’ı kuzeyden güneye geçeceğiz. Oldukça uzun bir yol olacak. Bu yolculuğumuzda, kırsal alanları, İndus Nehri boyunca uzanan vadi, çöl ve yerleşim yerlerini, tarihi yer ve değerleri göreceğiz.
Yollar her zaman asfalt değil. Özellikle ana yoldan ayrıldıktan sonra stabilize yollarda yolculuk uzun ve sarsıntılı olabiliyor. Ancak aracımız son derece kaliteli ve rahat. Bizi zorlayan bir durum yok.
Sabah kahvaltıdan sonra aracımıza binerek ilk adı Generallerin Yolu olan ve daha sonra İngilizler tarafından Grand Trunk Road olarak değiştirilen yolu kullanarak Lahor’a doğru hareket edeceğiz.
İslamabad ile Lahor arası kara yolu ile 312 km. olup yaklaşık beş saat sürüyor. Biz doğrudan Lahor’a gitmeyeceğiz. Zaman zaman tarihi ve doğal değerleri ziyaret etmek için ana yoldan ayrılacağız. Bu da Lahor’a olacak seyahatimizin süresinin uzayacağı anlamına gelmektedir.
Kahvaltıdan sonra otelimizi terk ederek Lahor’a gitmek üzere aracımızdaki yerlerimizi aldık. Bu günkü göreceğimiz ilk yer, Rohtas Kalesi. Kaleye yaklaştıkca uzaktan da olsa rahatlıkla görülebilen yüksek surları ve özellikle burçları dikkat çekici.
Jhelum şehrinin 16 km. kuzeybatısında bulunan bu kalenin yapımı, sanki son günlerde tamamlanmış gibi. Surlar ilk günkü gibi sağlam duruyor. Kaleyi gezimiz sırasında da ciddi bir şekilde yıkıntıya uğramış ve harabe haline gelmiş bir bölüm göremedim. Bunun da nedenin, kalenin her döneminde düşman saldırılarına başarı ile karşı koyarak zapt edilemediği olduğunu öğreniyoruz.
Kale, Babür imparatoru Hümayun’un 1541 yılında yenilmesini takip eden dönem içerisinde Afgan Kralı Şer Şah Suri tarafından inşa edilmiş, erken İslami dönem askeri mimarisini yansıtan eşsiz bir örnektir.
Kalede göz alıcı görünümlü 12 adet farklı kapı bulunmaktadır. En dikkati çeken kapı ise, tüm görkemi ile ayakta duran ihtişamlı Sohail Kapısıdır.
Yaklaşık 4 km. uzunlukta olan, muhteşem burçlarla şekil verilen ve kapılarla görünüşüne görkem katılan kale surlarının kalınlığı yer yer 18 metreyi bulmaktadır.
Kale, 1997 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilmiştir.
Bu gün ziyaret edeceğimiz ikinci yer, Hindular tarafından Pencap bölgesindeki ikinci en kutsal yer kabul edilen Katas Raj Hindu Tapınak Kompleksi’dir. Bu tapınak aynı zamanda üç büyük din Hinduizm, Budizm ve Sihizm'in kutsal kabul ettiği Amrit Kund Göleti'ne de ev sahipliği yapmaktadır.
Tarihi kayıtlara göre, 3. ya da 7. yüzyılda kurulduğu düşünülen tapınaklar, bugün Hinduların en önemli tanrıları Şiva'nın gözyaşıyla oluştuğu kabul edilen göletin çevresinde bulunuyor. Gölün ise 2 bin 300 yıllık olduğu tahmin ediliyor.
Dünyanın her yerinden gelen Hindular, komplekste bulunan Şiva'yı temsil eden silindir şeklindeki kayanın başında dua ettikten sonra tütsüler yakarak, taşı sütle yıkıyorlar.
Katas Raj'daki 7 adet Hindu tapınağı ile bir Budist tapınağı harabesi, 1960'ta Göç Edenlerin Mallarını Koruma Kurulu’na (ETPB) devredilerek devlet korumasına alınmıştır.
Başka dinlere ait birçok önemli yapıyı ve bölgeyi restore çalışmalarına devam eden Pakistan, bu gibi yerleri ve yolları daha iyi duruma getirme çalışmalarını sürdürmekte olup bunları inanç turizmine kazandırmayı amaçlamaktadır. Ancak görebildiğim kadarı ile bu amaca ulaşmak için daha çok zaman, para ve çalışmaya ihtiyacı var.
Bu kompleks hakkında anlatılan birçok efsane var ve bunların çoğu da Mahabaharata’ya kadar eskilere gitmektedir.
Bunlardan en önemlisi ve kabul göreni; Hindu tanrısı Shiva’nın eşinin ölümünün arkasından döktüğü göz yaşları şelale olur ve şelalenin döküldüğü yerde de bir gölet oluşur. Zaman zaman Pakistan’da yaşayan Hindular tarafından bu kompleks ziyaret edilmektedir. Hatta Pakistan ile Hindistan’ın aralarındaki ilişkilerinin iyi olduğu dönemlerde Hindistan’dan da ziyaretçiler bu kutsal alana gelmektedirler.
Katas Raj Hindu Tapınak Kompleksi’ni gezdikten sonra Lahora doğru devam ediyoruz. Ancak aracın istikametini Khewra Tuz Madeni’ne doğru çeviriyoruz. Burası bugün içerisinde göreceğimiz üçüncü ve son yer. Bu madene ulaşmak için ilk önce Khewra’ya ulaşmamız gerekiyor. Ana yoldan ayrılıp daha çok stabilize olan yola sapıyoruz. Uzun bir yolculuktan sonra tuz madenlerine ulaşıyoruz.
Yol boyunca gördüğümüz çeşitli desenlerle rengarenk bezenmiş göz alıcı kamyonları takip etmek büyük bir keyif. Pakistana özgü bu süslemeler, göz alıcı; desenler birbirisine benziyor ama aynısı değil. Çok özenilerek yapılmışlar ve sanıyorum kamyon sahipleri araçlarından daha çok bu süslemelerle fark atmaya çalışıyorlardır.
Sonunda tuz madenine ulaşıyoruz. Madenin içine doğru inşa edilmiş ve inşası 1930 yılına kadar geri giden tren yolu üzerinde hareket eden; yalnızca madeni ziyaret için gelen turistleri taşımak için kullanılan bir tren var. Kısa mesafeli olan ve tünellerden geçen tren keyfi beklenmedik bir fırsat.
Bu tuz madeni, dünyada birçok ülkede benzerleri olan bir maden. Bu madenden Pakistan'ın yıllık tuz üretiminin yarısı karşılanıyor. Pembe ve kırmızı rengiyle bilinen ve yüzde 99 oranında saf tuzdan oluşan Himalaya tuzunun çıkarıldığı bu maden, ülkede yerli ve yabancı turistlerin de en çok ziyaret ettiği noktalardan biri haline gelmiş.
Yılda 300 bini aşkın turistin ziyaret ettiği madende, galerilerin içinde tuz taşından Pakistan'ın ünlü yapılarının ışıklandırılmış minyatürleri de yer alıyor. Bu tuz taşlarının arasına yerleştirdikleri ampuller ile meydana getirdikleri rengarenk ortamla son derece güzel bir hava yaratmışlar.
Saf olarak çıkarılan tuz, gerçekte Himalaya tuzu adı ile satılıyor. En çok popular olanı, pembe tuz ancak diğer renklerde olanları da var. Madenden bu tuzlar toplam kalınlığı yaklaşık 150 metre olan yedi kalın tuz damarından çıkarılıyor.
Tavanı ve duvarları doğal pembenin tonlarında olan tünellerde ayrıca yine tuz taşından üretilmiş tuğlalarla inşa edilmiş tedavi merkezleri de yer alıyor.
Maden içinde kurulan bu küçük kliniklere her yıl binlerce kişi astım, bronşit, kulak iltihabı, nefes darlığı ve alerji tedavisi için geliyor. Tamamen ilaçsız uygulanan tedavi süreçleri hem Madencilik hem de Sağlık Bakanlığı kontrolünde yapılmaktadır.
Pakistandaki gezimizin bu günün de birbirinden kilometrelerce uzakta olan üç turistik yeri gezdik. Akşam havanın kararmasından sonra Lahor’daki otelimize ulaştık. Uzun bir yolculuktu. İyi bir akşam yemeğini ve rahat bir uykuyu hak ettik.
Yarın sabah kahvaltısından sonra başka yerler görmek üzere araçlarımıza binip yeni maceralara doğru yol alacağız.

Hoşça kalınız.
olay.salcan@gmail.com
https://olaysalcan.blogspot.com/

Fotoğraf Galerisi: