Lahor gezimin ikinci gününde ilk ziyaretimi Cihangir Şah Türbesi’ne yapıyorum. Türbenin, Pakistan ve halkı için özel bir yeri var. Çünkü Babür sultanlarına ait Pakistan’daki tek mezar, Cihangir Şah’ın türbesi. Babür Devleti'nin dördüncü hükümdarı Cihangir Şah'ın 1627'de ölümünün ardından yapımına başlanmış ve 10 yıl süren çalışmalar sonunda, 1637'de tamamlanmıştır.
Buraya türbe demek hafif kalır. Daha ziyade bir anıt mezar görünümünde olan türbe geniş bahçeleri ve yapılarının gösteriş ve ihtişamı ile bir saray. Yani sultan, hayatta iken de sarayda yaşamış, öldükten sonra da.
Türbeye ortada büyük bir kapı, iki yanda iki katlı ikişer nişi olan bir giriş binasından giriliyor. Girer girmez de uzun bir yolu olan geniş bahçe ile karşılaşılıyor. Zaten burası türbe alanı olarak düzenlenmeden önce Oilküşa adı verilen büyük bir bahçe imiş.
Yolu yürüyerek bitirdim, ama daha türbeye ulaşamadım. Sağa dönünce ilerde bir başka büyük bir kapının olduğunu gördüm. Yaklaşınca açık olan kapıdan türbenin silüetini fark ettim. Ortası ve kenarları çiçeklerle donatılmış uzun bir yol, türbeyi kapıya bağlamakta. Türbe, dediğim gibi türbe değil, sanki bir saray. Yaklaştıkça görkemli görünüşü ile ziyaretçileri etkisi altına alıyor.
Kare şeklinde inşa edilmiş binanın kırmızı tuğlaları üzerine beyaz mermerden dekoratif şekiller verilmiş. Binanın dört köşesine yerleştirilmiş sekiz köşeli minarelerinin de binanın o görkemli görünüşüne katkıları inkar edilemez.
Türbe, SikhIer zamanında çok hasar görmüş olup özellikle ince mermer işçiliği ile bezenmiş bölümler sökülerek, Amritsar'daki kendi mabetlerine götürülmüştür. Tüm bu olumsuzluklara rağmen türbe, Pakistan’da gördüğümüz Türk eserleri arasındaki tarihi yeri ile saygıya ve görülmeye değerdir.
Binanın merdivenlerini çıktıktan sonra türbenin bulunduğu alana geçiyorum. Zeminin yapımında siyah ve beyaz mermer mozayik kullanılmış. Burası köşeli bir oda, duvarlar dekore edilmiş mermerle kaplanmış ve tavanı ise tek bir kubbe olarak inşa edilmiş. Cihangir Şah’ın mezarı, odanın ortasında ve kubbenin altında.
Ben içeride iken öğretmenleri başlarında ziyarete gelen okul talebeleri ile birlikte mezarın başında saygı duruşunda bulunduk. Duygu dolu, unutulmaz bir anı oldu. Bu fotoğraf, Pakistan’ın geçmişi ile geleceğinin görüntüsü idi.
Lahor’da ikinci olarak ziyaret ettiğim yer, Pakistan’da en görkemli bir şekilde inşa edilmiş ve buraya her gelen tarafından geliştirilmiş Lahor Kalesi.
Bu muhteşem eser, yine Babürlülere ait. Ekber tarafından 1566’da inşaasına başlatılan kale oğlu Cihangir tarafından tamamlanmıştır.
Çilsütun yani kırk sütun denilen Divan-Umm, Musemmen Burç ve içindeki Şiş Mahal, uyku odası, hükümdarlık hamamı, ayrıca kadınlar bahçesi, mermerden inşa edilmiş bir taht odası ve halkın ziyaretine ayrılmış bir kabul salonu içindeki yapılardan bazılarıdır.
Yerel dilde “Şahî Kila” olarak bilinen Lahor Kalesi Güney Asya’da Babürlüler tarafından kurulan en görkemli kalelerden biridir. Kalenin temelleri antik çağlara kadar uzansa bile, şu anda onu taşımakta bulunan temel Babür Hükümdarı Ekber tarafından 1556-1605 tarihleri arasında inşa ettirilmiş ve mevcut yapı sırasıyla Babürlüler, Sihler ve İngilizler tarafından geliştirilmiştir.
Bence Cihangir'in eşi Mümtaz Mahal için yaptırdığı Aynalı Saray, görülmeye değer mimari şahaser. Görenleri hayret düşürecek ve keyif verecek tarzda dekore edilmiştir. Duvar ve tavanında aynalar kullanılarak gündüz gökyüzünde parlayan yıldızlar yaratılmaya çalışılmıştır.
Kalenin birçok yeri harap hale gelmiş vaziyettedir. Duvarlarında bulunan sanat eseri değerindeki süslemelerin çoğu tahrip olmuş ya da başka yerlerde kullanılmak için sökülmüştür.
Kaleden Badshani camisinin güneş batarken ki görüntüsü, çok güzel ve görülmeye değer.
Kale ,1981 yılında UNESCO'nun Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilmiştir. Uzak doğuda efsaneler çoktur. Dilden dile dolaşır. Bunlardan bir tanesi de hem Hindistan hem de Pakistan’da çok meşhur olan Anarkali efsanesidir. Anarkali İnci Tanesi anlamına gelmektedir.
Efsaneye göre, Şah Cihan güzeller güzeli Anarkali isimli bir kıza gönlünü kaptırmıştır. Babası Babür İmparatoru Ekber, bunu haber alınca kızı idam eder. Şah Cihan babasından sonra tahta geçtiğinde unutamadığı aşkı için duvarlarla çevrili bir bahçe ortasına taştan muhteşem bir mezar yapılmasını emreder. Mezarın 1615 yılında yapımı bitirilir. Mezarın etrafında oluşan çarşı, ismini bu türbeden almıştır. Anarkali’nin yaşayıp yaşamadığı hiç bilinmemektedir. Mevcudiyetine dair hiç kayıt yoktur, ama Anarkali, roman ve filmlere konu olmuştur.
Ben, gezilerimde gittiğim ülkede bir ya da iki çarşı ve pazarı programıma dahil ederim. Çünkü pazarlar halkı ve ülkenin dinamiklerini görebileceğim yerlerin başında gelirler. Özellikle halkın günlük yaşamları ile ilgili ip uçlarını verirler. Özetle ciddi gözlem alanlarıdır. Bu nedenle de Anarkali çarşısını ziyaret ettim. Düşüncelerimde hiç de yanılmadığımı anladım. Gerçekten çok hareketli, kalabalık, her aradığınızı bulabileceğiniz bir yer. Pazarda giyimden hediyelik eşyaya, ev tekstilinden kırtasiyeye kadar ne ararsan var. Karnın acıktığında yemek yeme şansın da var. Ya yarı kapalı lokantalardan, ya da sokaklarda bu hizmeti verenlerden faydalanabilirsin.
Yollar dar ve kalabalık, omuz omuza yürünüyor. Bunlara ilaveten seyyar satıcılar ve eşekli, atlı arabalar karmaşayı arttırıyor. Hiç de şikayetçi değilim benim görmeyi ve Pakistan’da yaşamayı arzu ettiğim bu idi. Bu yoğunluğu Pakistan’a özgü olarak türbelerde de yaşadım. Bence Anarkali çarşısı, Pakistan’da görülmesi gereken yerlerin başında geliyor.
Çok eskilere dayanan bir tarihe ve bir çok medeniyete ev sahipliği yapmış olması nedeni ile Pakistan’daki müzelerin bu medeniyetlere ait çok sayıda tarihi esere sahip olmaları gerektiği ilk akla gelen olabilir. Ancak ne yazık ki gördüğüm üç müze de sergiledikleri eserler bakımından son derece zayıftılar. Bunun da sebebi, İngilizlerin büyük çapta tarihi eseri ülkelerine götürmeleri ve buna ilaveten de İngilizlerden geriye kalanları da Hintlilerin Hindistan’a taşımalarıdır. Geriye ne kaldıysa müzelerde. Bu, tam bir soygun.
Lahor müzesi İngilizler tarafından 1894 yılında Babür mimari tarzında kırmızı tuğladan yapılmış güzel bir bina. Müzenin içerisinde sergilenen eserlerden Fasting Buddha, Mitacle of Saravati, Buddha’nın başı, İslam süsleme sanatları ve minyatürler dikkati çeken eserlerdir. Müzede İslam, Budist, Sikhm ve Hindu dönemlerine ait 60.000 eserin sergilendiği belirtilmektedir. Benim gezmekten ve sergilenen eserleri görmekten keyif aldığım bir müze oldu Lahor müzesi.
Yapımı Şah Cihan tarafından 1637 yılında başlatılan ve 1641 yılında tamamlanan Şalimar Bahçeleri şehrin nefes aldığı bir yer. Lahor’un gürültülü ve kirli havasından biraz olsun kurtulmak ve rahatlamak için devlet erkanı ve halk için inşa edilen bu bahçeler ince bir işçilikle tüm detaylar düşünülerek çok masrafla yapılmış. 16 hektar bir alanı kapsayan bahçelerde havuzlar ve köşkler de inşa edilmiş. Bu köşklerin mimari yapıları da görülmeye değer nitelikte. Sihler döneminde, bahçenin mermerlerinin çoğu yağmalanmış ve Amritsar yakınlarındaki altın tapınak ve Ram Bagh Sarayı’nın süslemesinde kullanılmıştır. Zaman zaman yapılan restorasyonlarla bu günkü durumuna getirilmiştir.Bahçeler 1981'de UNESCO Dünya Kültür Miras Listesi’ne alınmıştır.
1959 yılından bu yana Pakistan ile Hindistan arasındaki Wagah Sınır Kapısı'nda bayrak töreni yapılmaktadır. İnsan merak ediyor, bu törende ne yapılıyor diye. Otobüsten inip törenin yapılacağı yere yürümeye başladığımda ilerden gelen büyük bir uğultu duyuyorum ne olduğunu sorduğumda bu gürültünün töreni seyretmeye gelen Pakistanlı ve Hintlilerin tezahüratı olduğunu öğreniyorum.
Bu gürültü ile bir yer bulup oturduktan sonra etrafı incelemeye başlıyorum. Demir parmaklıklar şeklinde sınırı belirleyen her iki tarafta da kapı var ve şu anda kapalılar. Kapıların bir tarafında Hintli seyircilerin oturacağı tribün, diğe tarafta da Pakistanlıların oturacağı tribün var.
Törene katılacak olan Pakistanlı askerler tamamen siyah, Hintli askerler ise açık haki renkte üniforma giymişler. Bu üniformalar bildiğimiz askeri üniformalar değil, bu maksatla özel olarak hazırlandıkları belli oluyor. Çünkü çok süslü ve gösterişliler. Askerlerin de özel olarak seçildikleri anlaşılıyor. Atletik yapıda, 1.90 ile 2.00 metre üzeri boyda seçilmişler.
Her iki tarafta da amigolar var; bunlar tribünde oturan onlarca seyirciyi hep bir ağızdan megafonlarla coşturuyorlar bu arada marşlar da çalınıyor.
Sınır kapısının gösteri sırasında açılmasıyla iki ülke askerleri birbirlerine karşılıklı olarak daha önce çalışılmış koreografi ile tezahüratlar arasında akrobotik olarak kol ve bacaklarını kaldırak yürüyor ve güç gösterisinde bulunuyorlar. Sonra her iki tarafın da bayrakları indirilerek törene son veriliyor. Hepsi bu kadar.
Hoşça kalınız.
olay.salcan@gmail.com
https://olaysalcan.blogspot.com/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder