2 Şubat 2012 Perşembe

Beyaz Kıta Antarktika


Her mevsim buzullar altında olduğu için "Beyaz kıta" olarak da anılan Antarktika'nın anakarasında dünyanın en soğuk iklim koşulları yaşanmakta ise de, Güney Amerika'ya doğru uzanan Antarktika Yarımadası'nda ve bu yarımadanın devamındaki Güney Shetland takımadalarında iklim yumuşamakta, en azından bazı mevsimlerde yabancıların ziyaretine fırsat vermektedir.


Antarktika'ya düzenlenen farklı süreler ve rotalardaki geziler genellikle Arjantin'in en güneyindeki Ushuaia'dan başlıyor. Ushuaia, 1000 km uzaklığıyla yedinci kıtaya en hakim liman. (Diğer en yakın liman Şili'nin Punta Arenas kenti 1188 km uzaklıkta olup, Antarktika'nın dünyadaki diğer en yakın komşularından Yeni Zelanda 2200, Avustralya 2600 ve Güney Afrika ise 4200 km uzaklıkta bulunuyor.)


Ushuaia'dan bindiğimiz Şili bandralı "Ocean Nova" adlı geminin toplam 60 yolcusunun çoğunluğunu Ruslar oluşturuyor. Programa göre önce dünyanın en güneyindeki kent olan Puerto Williams'a uğradıktan sonra iki gün sürecek bir deniz yolculuğuyla Drake Pasajı'nı geçeceğiz. Daha sonra iki ayrı adada karaya çıkarak, Antarktik canlılarıyla tanışacağız. Beşinci gün ise bir diğer adadaki Şili üssünden uçakla Punta Arenas kentine doğru Antarktika'dan ayrılacağız.


Bu sezon ilk seferini yapmakta olan geminin personelinin de bizler gibi oldukça heyecanlı olduğu dikkat çekiyor. Sadece 45 gün süren sezon boyunca ancak karşılıklı olarak 4-5 sefer yapabilen geminin yönetici personeli arasında Şilili ve Arjantinli çalışanlar yanında Fransa'dan Kanada'ya, İsviçre'den Yeni Zelanda'ya kadar çeşitli ülkelerden görevliler var. (Kaptan Aleksi Rusya'dan, tur liderimiz Mariana, Arjantin'den) Tarih, Biyoloji vb konularda uzman rehberler, gezi boyunca gerekli bilgilendirmeleri yapacaklar. Şilili doktorumuz ilk uyarısını yaparak, deniz tutmasına karşı (isteyenlere) verdiği ilacın ilk akşamdan alınması gerektiğini önemle hatırlatıyor.


Ocean Nova, Beagle Kanalı boyunca yola çıkıyor. Kanal adını, bölgeye iki kez gelen İngiliz savaş/araştırma gemisinin adından almış. Bu gemi bir seferinde de o zamanlar öğrenci olan Darwin'i de buraya getirmiş. Bu arada peşpeşe yapılan üç ayrı toplantıda acil durum bilgileri, program ve Antarktika'da uyulması gereken kuralların hatırlatılmasından sonra bu defa da kaptanın tanışma kokteyli için aynı salondayız. Murmansklı (Rusya'da ST. Peterburg'un kuzeyinde bir kent) gemidekilerin çoğunluğunu oluşturan Rus yolcular tarafından alkışlanarak karşılanan kaptanın İngilizce olarak yaptığı ve "Rusçam pekiyi değildir" diye espirili bir şekilde aksanlı başladığı "hoşgeldin" konuşmasından sonra ikram edilen şampanyalarla hep beraber kadeh kaldırıyoruz.


Daha sonra gemideki ilk akşam yemeğimiz için, üçüncü kattaki yemek salonuna geçiyoruz. Salata çeşitleriyle çorbanın açık büfe, beyaz ve kırmızı şarap eşliğindeki ana yemeklerin iki seçenekli sunulduğu servis tatlı ve kahve/çay ikramıyla sona eriyor. Bu arada saat 21:00'e gelmesine rağmen hava hala aydınlık ve aradaki boşluklarda fotoğraf çekmek için güverteye çıkıyoruz. Bize göre yaz aylarında ve Kuzey Yarımküre ile özdeşleşen "Beyaz geceler", bu mevsimde yazı yaşayan Güney Yarımküre'nin Güney Kutbu'na yakın yerlerinde de yaşanıyor.


Beagle Kanalı'nın en büyük adası olan Navarino'da bulunan Puerto Willimas, 2 bin nüfuslu küçük bir kasaba/kent. Bir askeri üs olarak kurulmuş olmasına rağmen zamanla aldığı göçmenler ve adada yaşayan çok az sayıda yerel Yamana (Kızıldereli) nüfusuyla dünyanın en güneyindeki yerleşim yeri olarak bu konudaki Arjantin'in Ushuaia kentinin şöhretini elinden almış. Ada turu sonunda sıcak şarap ikramıyla bir saat kadar dinlendiğimiz Puerto Willimas'dan ayrılırken, oda numaralarımıza göre hazırlanmış botlarımızı teslim alıyoruz. Bu botları Antarktika'ya vardığımızda kullanacağız. Puerto Williams internete bağlanabildiğimiz son nokta oluyor. Bundan sonra internet gerektiğinde ancak geminin uydudan çalışan ve oldukça pahalı olan sisteminden faydalanabileceğiz.

Puerto Willimas'da, geminin ekranındaki harita 54 derece enleminde olduğumuzu gösteriyor. (Ushuaia'daki sokak tabelalarında 54 yazıyordu. Puerto Willimas dakika farkıyla Ushuaia'dan daha güneyde bulunuyor.) Bundan sonra da güneye gittikçe artacak rakamlarla 62.5 dereceye kadar ineceğiz. Güney Kutup Dairesi'ni teşkil eden 66 derece 33 dakikaya, sadece yaklaşmış olacağız. Kutup noktasının bulunduğu 90 derece, gezginlere çok uzak. Sadece bu noktaya değil, anakaranın diğer taraflarına da ancak araştırma istasyonlarında çalışanlar ve özel izin alanlar gidebiliyor. Antarktika gezisi yapanlar için izin verilen en güneydeki yerler Güney Shetland Takımdaları oluyor.


Açık denize çıktığımız andan itibaren artan rüzgar nedeniyle sabah sallanarak uyandık. Ayakta durmak bile oldukça zor oluyor. Geminin bilgi ekranından 55 derece paraleline geldiğimizi, geminin hızının 13 knot (13 deniz mili = yaklaşık 21 km) olduğunu öğreniyoruz. Hava kapalı, Drake Pasajı'na geçerken rüzgarın daha da artacağı anlaşılıyor.


Öğle yemeği esnasında 56 dereceye varıyoruz. Burada dünyanın en güneyindeki kara parçası kabul edilen Horn Adası'nı (Amerika kıtasının en ucunda olduğu için Horn Burnu olarak anılıyor) geçiyoruz. Programa göre burada botlarla karaya çıkmamız gerekiyordu ama rüzgar, fazla olduğu için iptal ediliyor. Rüzgar karşımızdan (Antarktika'dan kuzeye doğru) geldiği için hızımız 10 knot'un altına düştü. Neyse ki doktorun verdiği haplar işe yarıyor, henüz kimsenin deniz tutmasından şikayeti yok...


Gemide geçecek bugün ve yarın için bilgilendirici konferanslar planlamış. Bugünkü ilk derste Rodrigo deniz kuşlarını anlattı. Öğleden sonra Christian'ın vereceği konferansın konusu ise foklar. Öğle yemeğinden sonra dalgalar daha da arttı, gemiyi bir sağa bir sola yatıtan dalgaların yüksekliği 5 metreden az değil. Deniz tutmasına karşı ikinci hapı da alıyoruz ancak bir yere tutunmadan ayakta durmak hemen hemen olanaksız. Sık sık yandaki harfe basmak zorunda kaldığım için bu satırları yazarken, her sözcükte düzeltme yapmam gerekiyor.

Herkes odalarına çekildi. Çay saatinde sadece 12, Christian'ın sunumunda 14 kişi var. Christian, kendisini dinlemeye gelenleri, ayakta kalabildikleri için tebrik ederek başladığı konuşmasında (diğer tüm gemi personeli gibi) rahat ve soğukkanlı görünüyor ama açıkça söylemek gerekirse dalgalar arttıkça, Ushuaia'daki müzede gördüğümüz ve Drake Pasajı'nı geçerken batan gemilerin çokluğunu gösteren harita gözümüzün önüne geldiğinde bizlerin pek rahat olduğunu söylemek zor. Üstelik kaptan bu gece fırtına beklediğini söylüyor...


Adını, 1580 yılında dünyanın çevresini ilk kez gemiyle dolaşan İngiliz Kaşif Sir Francis Drake'den alan ve Güney Amerika ile Anatarktika kıtalarının arasında kalan efsanevi Drake Geçidi, derin olmayan kayalıklı yapısı, Anatarktika'dan gelen soğuk ve kuzeyden gelen sıcak suların buluşması, Büyük Okyanus'tan Atlas Okyanusu'na sürekli akıntı bulunması ve rüzgara açık olması gibi nedenlerle çok dalgalı ve gerçekten de bu yolculuğun en zor yeri. Genelde hava durumuna ve geminin performansına bağlı olarak 36-48 saat arası geçilen Drake Pasajı'nı biz de 40 saatte geçerek, dördüncü gün sabaha karşı Antarktika yarımadasının ucundaki Güney Shetland Adalarına varmayı planlıyoruz.


Sabah uyandığımızda 59. Pareleli biraz geçmiştik. Artık hemen hemen geçidin ortasındayız. Bugün rüzgarı arkaya aldığımız için sarsıntı daha az ve biraz da biz sarsıntıya alışmış durumdayız. Rüzgarı arkaya alınca hızımız da arttı., şimdi 13 knot'ta (geminin maksimum sürati) seyrediyoruz. Bugünkü konferanslar, kahvaltıdan sonra Sandra'nın, Anatarktika'yı yaya geçmeye çalışan Avustralyalı Schakleton ve arkadaşlarının öyküsü ile öğleden sonra Rodrigo'nun penguenler hakkındaki sunumlarına ayrılmış. Artık ortama biraz daha alışmış olmalıyız ki, Rodrigo'nun bu defa izleyicisi daha fazla. Özetle altı cins pengueni ayrıntılı bir şekilde anlatan Rodrigo, bunların ikisini göreceğimizin garanti (Gentoo ve Chinstrop) ikisinin ise (İmparator ve Kral) çok zayıf bir olasılık olduğunu söylüyor. Geminin sallanmasına en az alışmış görünenler, gemideki yolcuların çoğunluğunu teşkil eden Ruslar oluyor. Öyle olmasa tüm içkilerin fiyata dahil olduğu gemide içki stoklarının çoktan tükenmiş olması gerekirdi :)


Öğle saatlerinde 60. akşam yemeğinde 61. Pareleli de geçtik, gemideki sarsıntı daha da arttı. Son geceyi biraz uykusuz geçirdik. Gerçi bu mevsimde burada yaşanan "beyaz geceler" nedeniyle gece olduğu da pek anlaşılmıyor ama hem ertesi sabah karaya çıkacak olmanın heyecanından hem de rüzgar ve dalga nedeniyle zor geçen bu gecenin sabahında aysberglerle uyandık. Kaptan adeta şov yaparak gemi büyüklüğündeki bir buzulun etrafında dolaştı, önünde bir süre durdu ve böylece her açıdan fotoğraf çekmemizi sağladı. Programa göre ineceğimiz en güney yerlerdeyiz. Ekrandaki bilgilerden 62 derece 25 dakika paralelinde olduğumuz anlaşılıyor. 


Bugün kahvaltıdan ve öğle yemeğinden sonra olmak üzere iki kez karaya çıkacağız. İlk durağımız Robert ve Greenwich adlı iki büyük adanın arasında kalan Aitcho Adası'nda doğruca penguenlerin olduğu koya indik. Yüzlerce penguenin tepkisiz tavırlarıyla günlük hayatlarını sürdürdüğü koyda bir süre fotoğraf çektikten sonra, gidiş geliş 1,5 km yürüyerek denizaslanlarının bulunduğu diğer koya geçtik. Penguenlerin 60 cm civarındaki sevimli cüsselerinden sonra deniz alanları 3-4 metreyi bulan heybetli görünümleriyle aynı adada iki ayrı dünya görünümü verdiler. Burada birbirleriyle uyumlu görünen iki canlıdan penguenlerin, karnı acıkan fokların midesine gittiğini düşünmek ürkütücü ve hatta inanılmaz…


Karların şimdiden erimeye başlaması, sezon başında geldiğimiz için şanslı olduğumuzu gösteriyor, önümüzdeki altı hafta içinde bu adaya gelecekler için Antarktika’nın bu kesiminden kar olmayacak. Dönüşte bot sürücümüz, yolumuzun üstündeki küçük aysbergin üzerinde yatan denizaslanını gösterdikten sonra gemiye getirdi. Zodyakla yolculuk sadece beş dakika sürse de oldukça keyifli ama ıslanmamak kaçınılmaz gibi, gidişte ucuz atlatmıştık, dönüşte tepeden aşağı ıslanmış şekilde gemiye döndük. Neyse ki hava çok soğuk değil. Antarktika’nın bu kesimlerinde hava sıcaklığı (bu mevsimde) 0 derecelerde seyrediyor. Gemiden ayrılırken olduğu gibi dönüşte de “botlarımızın dezenfektanlı suda yıkanması” uymamız gereken bir başka Antarktika’yı koruma kuralı…


Aitcho’dan sonra gemimiz öğleden sonra karaya çıkacağımız Halfmoon Adası’na yöneliyor. Greenwich ve biraz daha güneydeki Livingstone adalarının arasındaki küçük bir ada olan Halfmoon biraz daha aşağıda, 62.35 paralelde yer alıyor, buradan itibaren kuzeye doğru dönüşe geçeceğiz. Halfmoon’da da iki kilometre kadar yürüyüş yaparak penguen kolonisini gezdik ve denizaslanlarını fotoğrafladık.


Antarktika’daki üçüncü ve son durağımız olan Kral George Adası’nın bulunduğu Fields Koyu, nispeten korunaklı bir yer olduğu için burada aralarında bizim de ziyaret edeceğimiz Şili ve Rusya’nın da bulunduğu bazı ülkeler araştırma istasyonları kurmuş. Karaya çıkmak için, bizi götürmeye gelecek uçağın yola çıktığının haberini bekliyoruz. Buradaki değişken hava koşulları nedeniyle net bir program yapılamıyor. Gemi ekibi vakit kaybetmeden odaları yeni gelecekler için hazırlamaya başladı. Bizi götürecek uçağı getirdiği yolcular aynı programı tersten yaparak denizyoluyla Ushuaia’ya dönecekler.


Mariana hem programı vermek hem de pasaportları dağıtmak üzere bir toplantı daha yapıyor. Durumun belirsizliğini anlattığı esnada gelen telefondan uçağımızın yola çıktığını öğrenerek buna göre son programı veriyor; öğle yemeğine kadar gemide kalacağız, yemekten sonra Ruslara ait Bellinghausen İstasyonunu ziyaret edeceğiz. Daha sonra Punta Arenas’a uçmak üzere havaalanın bulunduğu Şili’ye ait Eduarda Frei İstasyonu’na geçeceğiz. Uçağımız 60 kişilik İngiliz Aerospace BAE 146-200. Kısa pistlere ve Antarktika koşullarına uygun olarak tasarlanan uçak lokal bir Şili firması olan Aeorvias DAP tarafından işletiliyor. Kral George Adası'ndan Punta Arenas’a yolculuk iki saat sürüyor.


Toplantıda ayrıca pasaportlarımızı da dağıtan tur ekibi, içinde geziye ait bilgilerin ve fotoğrafların olduğu birer flash disk ile Antarktika’ya geldiğimizin belgeleyen birer sertifika da dağıtıyor. Kaptan Aleksiy ile birlikte tur lideri olarak Mairana’nın imzaladığı sertifikalar küçük bir törenle ve alkışlarla dağıtılıyor. Sertifikalar Antarktika’da ilk kez karaya çıktığımız günün tarihini taşıyor ama bugünün daha önemli bir özelliği var.


Ushuaia’ya gelirken okuduğumuz kitaplardan, öğrendiğimize göre bugün, Norveçli kâşif Amundsen’in Güney Kutup noktasına ulaştığı 14 Aralık 1911 tarihinin 100. Yıldönümü. Amundsen kutupların keşfi için çabalayan isimlerin en önemlisi. Güney Kutbu’nu rakibi İngiliz Scott’tan 34 gün önce keşfetmeyi başaran Amundsen Eskimo bir annenin oğlu. Önce Kuzey Kutbu’nu keşfetmek için yola çıkar ama burasının kendinde önce keşfedildiğini öğrenince rotasını güneye çevirir ve zorlu bir yolculuktan sonra amacına ulaşır. Güney Kutbu’nun keşfi Amundsen’e nasip olur ama Antarktika kıtasının keşfinin şerefi, buraya 1840 yılında yelkenlisiyle gelen ABD’li Denizci Charles Wilkes’e ait. Aslında daha önce gelenler de olmuş ama onlar buranın yeni bir kıta olduğunu fark etmemişler.
Sözün özü, bu gezi diğerlerine benzemiyor Antarktika çok farklı ve oldukça pahalı bir rota, seyahat koşulları ağır ama bütçeleri uygun olanlar için mutlaka yaşanması gereken bir deneyim olduğu da kesin…

YAZI: Timur Özkan
FOTOĞRAFLAR: Timur Özkan -Rasim Selçuk -Sandra Walker- Ertuğrul Ergün
 
TİMUR ÖZKAN KİMDİR?
1957 yılında Ankara’da doğdu, 1981’de Ankara Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi, Mimarlık Fakültesi'nden mezun oldu. Türkiye’de ve yurt dışında çeşitli şantiyelerde çalıştı. Öğrencilik yıllarında gezmeye başladı. Türkiye’nin tamamına yakın kısmını ve dünyada 100’den fazla ülkeyi gezdi. Beş gezi ve bir araştırma kitabı yazan, sekiz gezi kitabının da editörlüğünü yapan Özkan’ın; ayrıca Seferi, Sefername, Dünya Kadar Bilgi ve Yazarların Ankara’sı adlı seçkiler ile çeşitli gazete ve dergilerde 200 civarında gezi yazısı yayımlanmıştır.
 
Timur Özkan, "Ankaralı Gezginler Grubu" tarafından üç aylık olarak yayımlanmakta olan “Ankara Çiğdemi” adlı e-bülteni hazırlamaktadır. Kapsamlı bir gezi literatürüne sahip olan Özkan, Ankara kitapları da toplamaktadır. Ankara’nın yakın tarihine özellikle Cumhuriyet öncesi dönemiyle Cumhuriyetin ilk yıllarına ilgi duymakta ve ilerde Ankara araştırmalarına yönelmeyi planlamaktadır. Timur Özkan, Ankara Kulübü, Mimarlar Derneği ve Türkiye Gezginler Kulübü, Ankaralı ve İzmirli Gezginler gruplarının üyesidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder