Sicilya: İtalya'nın Karanlık Atı... Her ne kadar böyle adlandırılsada, Sicilya’ya adım atar atmaz bunun çok gerilerde kalmış bir efsane olduğunu anlayabiliyorsunuz. İlk fark edildiğinde kızgınlık yaratan ada insanlarındaki rahatlık, denizle içi içe yaşamın getirmiş olduğu rahatlığın da ötesinde. Ama kısa bir süre içerisinde hafiflemenizi ve kendinizi bu güzel adanın sürprizlerine bırakmanızı sağlıyor.
Sicilya ilk günümüzde bizi yağmurla karşılıyor ve neredeyse bir hafta boyunca da bize eşlik ediyor. Havaalanının çıkışında, bir köşede kimseden çekinmeden uluorta kağıt oynayan güvenlik görevlileri artık bizi şaşırtmıyor, ne de olsa Sicilya’dayız!!
Catania yakınlarında "Acitrezza" isimli bir sayfiye yerinde bulunan otelimize yerleşir yerleşmez yağmura aldırmadan kendimi sokağa atıyorum ve etrafı keşfe başlıyorum. Etna’nın püskürmeleri sonucu oluşan volkanik taşlar kıyı boyunca bir şerit oluşturmuş ve her yerde rastlayamacağımız eşsiz bir manzara...
Dolaşırken göze çarpan şeylerden birisi de hemen her yerde görebileceğiniz Trinacria. Sicilya üçgen şeklinde bir ada ve Trinacria’da adanın amblemi haline gelmiş.
Karayolu ulaşımı oldukça gelişmiş ve diğer ülkelere oranla bir hayli ucuz olması açısından bence adayı gezmek için en iyi yollardan birisi araba kiralayıp yanınızda detaylı bir ada haritası ile birlikte yola çıkmak.
Ada düşünüldüğünün aksine filmlerdeki gibi mafyanın merkezi değil ve insanları adanın hala bu şekilde anılmasından oldukça rahatsız; mafyanın artık Roma’da olduğunu söylüyorlar. İngilizce konuşabilen kişi sayısı çok az, ancak oldukça yardımsever olan ada halkıyla birçok konuda el yordamıyla gayet güzel anlaşabilirsiniz. (Ama yol sorma konusunda siz yine de bilen birisini bulun derim.
Zaten büyük depremden sonra ülkenin hemen her yerinde yollar ulaşımı kolaylaştıracak şekilde yeniden yapılmış. Araç kullananların yayalara saygısı da bizim için oldukça şaşırtıcı. Bu konuda birçok Avrupa ülkesinden geri kalır yanı yok.
Etna, Catania’ya çok yakın ve mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri. Hala aktif olduğu için Etna’ya tırmandığınızda hafif sarsıntılarla karşılaşmanız olası; bu da olaya ayrı bir heyecan veriyor. Etna ‘da 1800 m’ye kadar otobüslerle çıkabiliyorsunuz. Daha yukarı çıkmak isterseniz işler biraz zorlaşıyor, zira belirli bir yükseklikten sonra oksijen yetersizliğinden dolayı insanlar hastalanmaya başlıyorlar. 2500 metreye kadar teleferikle çıkabiliyorsunuz.
O yükseklikten sonra ise profesyonel rehberler eşliğinde zirvedeki kraterlere kadar ulaşabilirsiniz. Ama hangi mevsimde olursanız olun, Etna’nın içi alev alev yanarken tepesi karlarla kaplı ve hava kelimenin tam anlamıyla dondurucu. Teleferikle yukarı çıkmak isterseniz yanınıza soğuktan korunmak için yeterli malzeme almayı unutmayın.
O yükseklikten sonra ise profesyonel rehberler eşliğinde zirvedeki kraterlere kadar ulaşabilirsiniz. Ama hangi mevsimde olursanız olun, Etna’nın içi alev alev yanarken tepesi karlarla kaplı ve hava kelimenin tam anlamıyla dondurucu. Teleferikle yukarı çıkmak isterseniz yanınıza soğuktan korunmak için yeterli malzeme almayı unutmayın.
Her ne kadar zirveye çıkamamış olsamda, 1.800 metrede, eldivenlerime rağmen parmaklarım donarken, yer yer yükselen dumanlar, zirveye doğru çıkan ve bembeyaz karların arasından kıpkırmızı lavları izleyebilenlerin heyecanını birazcık da olsa anlamamı sağlıyor.
Etna’dan ayrıldıktan sonra, Amerika jet sosyetesinin ve Holywood yıldızlarının yeni gözde mekanlarından birisi olan Taormina’ya uğramamak haksızlık olacaktır. Porta Messina ve Porta Catania kapılarını birbirine bağlayan Corso Umberto Caddesi'nde yürürken ara sokakların keyfini çıkarabilir ya da birbirinden güzel şeyler satan hediyelik eşya mağazalarına uğrayabilirsiniz. Ayrıca bu cadde üzerinde dünyaca ünlü markaların da birer şubesi mevcut. Ancak ben bütün gezilerimde yaptığım gibi alışverişi bir kenara bırakıyor ve ara sokakların tadını çıkarıyorum.
Genellikle merdivenlerle yükselen ara sokaklara girip, eski yüzyıllardan fırlamış gibi görünen şirin yapıları görme şansını bulabilirsiniz. Dikkatli bakıldığında Taormina’nın bir akropolis (yüksek şehir) olarak inşa edildiğini fark edeceksiniz.
Genellikle merdivenlerle yükselen ara sokaklara girip, eski yüzyıllardan fırlamış gibi görünen şirin yapıları görme şansını bulabilirsiniz. Dikkatli bakıldığında Taormina’nın bir akropolis (yüksek şehir) olarak inşa edildiğini fark edeceksiniz.
Sicilya mutfağı genelde deniz ürünleri, pizza ve pasta çeşitlerinden oluşuyor ve fiyatlar İtalya’ya göre oldukça uygun. Dönerken yanınızda makarna ve pazarlarında bile rahatça bulabileceğiniz peynir çeşitlerinden mutlaka getirmelisiniz.
Bu arada Syracusa’da bulunan Meryem Ana Kilisesi de mimari olarak oldukça ilginç. Vaktiniz olursa mutlaka içine girin derim.
Hava yine yağmurlu; kararmış barok yapıların arasında gezinirken, kendimi, yaşadığı tüm trajedileri ve sırlarını içine gömmüş bu şehre izinsiz girermiş gibi hissediyorum. Güzel, aynı zamanda ürkütücü; hüzünlü ama güzel günlerin izlerini de üzerinden atamamış; insanın merakını gıdıklayan bir şehir. Yürürken, kararmaya yüz tutmuş duvarlarına dokunuyor, geçmişinin talihsizliklerini anlamaya çalışıyorum.
Filmlerde gördüğüm mekanlarını keşfetmeye çalışırken, birileri tarafından sürekli izlendiğimi hissediyorum; sanki bu şehir ele geçirilmek, tam anlamıyla keşfedilmek istemiyor, sadece kendi istediğini veriyor. Onunla daha fazla savaşamayacağımı anlayarak, sadece ve sadece Palermo’yu keşfetmek için tekrar bu adaya gelmeye karar veriyorum ve bana bıraktığı hüzünleri yanıma alarak şehirden ayrılıyorum.
Hava koşulları nedeniyle çok yakınında olup da gidemediğim şu meşhur Carleone köyünü de bir sonraki gelişime bırakıyor ve geriye kalan iki günümde adanın insanlarını tanıyabilmek için sokaklarda yürümeye başlıyorum.
Parklar ve duraklar insanlarla tanışabileceğiniz en ideal yerler. Bazıları çekingen, bazıları asabi, ama çoğu sıcakkanlı. Aynı dili konuşamasak da birbirimize bir şeyler anlatmaya çalışmanın ve birbirimizi anladığımızı düşünmenin tadı başka.
Adadan ayrılırken tuhaf bir şekilde buraya tekrar geleceğimi biliyorum ve ünlü Alman edebiyatçı Goethe’nin, neden "Sicilya’yı görmeden İtalya’yı anlamak mümkün değildir" dediğini gerçekten anlayabiliyorum.
YAZI VE FOTOĞRAFLAR: FATMA GÜNEY
FATMA GÜNEY KİMDİR?
1979 yılında Adana'da doğan Fatma Güney, Çukurova Üniversitesi İşletme Fakültesi'ni bitirdi. Uluslararası bir kuruluşta Eğitim ve Örgütsel Gelişim Şefi olarak görev yapıyor.
Gezmeyi, yeni kültürleri ve yeni coğrafyaları keşfetmeyi, insanlarla içiçe olmayı seven Güney Adana Fotoğraf Amatörleri Derneği (AFAD) üyesidir ve fotoğraf çalışmalarına bu dernek çatısı altında devam etmektedir.
Edebiyatın gezi yazıları alanına kendini yakın hisseden Güney aynı zamanda siyaset ve psikoloji ile de yoğun olarak ilgileniyor. Şu anda "Kişilik Psikolojisi" sertifika programına devam ediyor ve bu alanda ilerlemeyi planlıyor.
Görülecek yerler listesine Sicilya'yı da ekledim. Teşekkürler Fatma Güney.
YanıtlaSilEminin çok keyif alacaksınız. Şimdiden iyi geziler:)
YanıtlaSilGördüklerinizi bu kadar güzel anlattığınız için teşekkürler. Sicilya gezimde bana rehber olacak.
YanıtlaSilseyahat oncesi nefis geldi bu yazi.. notlarima eklerim bir kac tevsiyenizi.. Cok tesekkurler !
YanıtlaSilMerhaba Araba kiralama konusunda yardımınızı rica ederim. ulasınca mı yoksa turkiyeden mi kiraladınız?
YanıtlaSilMerhaba fatma hanim bu agustosta festival icin 5 gunlugune sicilyada olacagiz:) birkac baska sitede genclerin turistleri ozellikle kizlari rahatsiz ettiklerini soyluyorlar dogrumu bu,fiatlar yemek konusunda nasil genelde? Tsk ederim simdiden:)
YanıtlaSilAkıcı ve etkili anlatımlı yazınız ve fotoğraflarınız çok hoşuma gitti.Tebrik ederim.İlk fırsatta Sicilya'yı keşfe karar verdim. Selamlar,
YanıtlaSilçok güzel bir anlatım gönlünüze sağlık...htpp://www.dogaylabasbasa.blogspot.com/
YanıtlaSil