28 Mart 2024 Perşembe

Apollon Tapınağı, Didim

“Tarih araştırmalarında arkeoloji ve antropoloji başta gelir, tarih bu bilimlerin çıkardığı belgelere dayandıkça sağlam temelli olur. Çağdaş uygarlığı anlayabilmek, kavrayabilmek, dünyadaki eski uygarlıkları, insanlığın ilk uygarlıklarını doğru tanıyabilmekle mümkündür” diye topluma seslenen Atatürk, arkeolojinin tarihin ortaya çıkarılmasında, yazılmasında ve gelecek nesillere aktarılmasında önemli bir rol oynadığını önemle vurgulamıştır. Birçok medeniyetin yaşadığı Anadolu topraklarının da arkeoloji için bitmez tükenmez bir kaynak olduğunu belirmiştir.
Bu nedenle O, Türk toprakları altında yatan zengin kültür hazinelerinin Türk arkeologları tarafından çıkarılması ve halk tarafından değerlerinin bilinerek korunmaları için çeşitli imkânlar hazırlamıştır.
Atatürk’ün arkeoloji konusunda hazırladığı imkanların en güzel belgelerinden bir tanesi; zamanın Başvekili olan İsmet İnönü’ye gönderdiği 19.02.1931 tarihli telgrafıdır.
Bu telgrafta Atatürk;
“Son inceleme gezilerimde çeşitli yerlerdeki müzeleri ve eski sanat eserlerini de gözden geçirdim.
1. İstanbul’dan başka Bursa, İzmir, Antalya, Adana ve Konya’da bulunan müzeleri gördüm. Bunlarda şimdiye kadar bulunabilen bazı eserler muhafaza olunmakta ve kısmen de yabancı uzmanların yardımıyla tasnif edilmektedir. Ancak memleketimizin hemen her tarafında emsalsiz hazineler halinde yatmakta olan eski uygarlık eserlerinin ileride tarafımızdan ortaya çıkarılarak ilmi bir şekilde koruma ve tasnifleri ve geçen devirlerin sürekli ihmali yüzünden çok harap bir halde olan abidelerin korunmaları için Müze Müdürlüklerine ve kazı işlerinde kullanılmak üzere (arkeoloji) uzmanlarına şiddetle ihtiyaç vardır.
2. Konya’da asırlarca devam etmiş ihmaller sebebiyle büyük bir tahribat içinde bulanmalarına rağmen, sekiz asır evvelki Türk medeniyetlerinin gerçek mimari şaheserleri sayılacak kıymette bazı binalar vardır. Bunlarda bilhassa Karatay Medresesi, Alaeddin Camii, Sahip Ata Medrese Camii ve türbesi, Sırçalı Mescit ve İnce Minareli Camii derhal ve acele olarak onarıma muhtaç durumdadırlar. Bu tamirin gecikmesi ve abidelerin tamamen tamamen ortadan kalkmasına sebep olacağından, özellikle asker tarafından kullanılanların boşaltılmasını ve tamamının uzman kişiler kontrolünde onarımının temin edilmesini rica ederim.
19.2.1931 Gazi Mustafa Kemal
22 Aralık 2023 tarihinde TBMM Genel Kurulu’nda bakanlığının bütçe görüşmelerinde konuşan Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanı Ersoy, özetle şu bilgileri vermiştir:
“Ülkemizin muazzam arkeolojik mirasını gün yüzüne çıkarmak için yerli yabancı kurtarma ve sualtı kazısı, yüzey araştırmaları gibi çeşitli alanlardaki çalışmaları kademeli olarak artıracak ve 2026 yılında yıllık 800 seviyesine yükseltmiş olacağız. Halihazırda 2023 yılı sonunda 720 arkeolojik çalışma sayısına ulaşacağımızı öngörmekteyiz ki bu şimdiden Türkiye’yi dünyanın en çok kazı yapan ülkesi konumuna getirdiğimizi göstermektedir. Antik kentlerimizin ziyaretçi sayısını yüzde 47 oranında artırdık. Son altmış yılda Türkiye’de arkeolojiyle ilgili yapılanlara eşdeğer işi önümüzdeki dört yılda tamamlamayı hedefliyoruz. Bu, yürütülen çalışmalarda yıl başına 15 katlık artış demektir.”
Yukarıda bu günden 93 yıl öncesine ve bu güne ait iki söylem var. Atatürk, memleketimizin hemen her tarafında emsalsiz hazineler halinde yatmakta olan eski uygarlık eserlerinin ileride tarafımızdan ortaya çıkarılarak ilmi bir şekilde koruma ve tasniflerinin gerekliliğini belirtirken; Anadolu’nun tarihi eser bakımından zenginliğini vurguluyarak bu eserlerin korunmalarını belirtmiştir. Bu sözlerle geçmişi ortaya çıkarırken bunların gelecek nesillere en iyi şekilde aktarılmalarını da vurgulamak istemiştir.
İkinci söylem de ise 100 sene öncesinden büyük bir ileri görüşlülükle Atatürk tarafından verilmiş direktifler ışığında bu güne kadar yapılan faaliyetlerin özeti bulunmaktadır. Yine Atatürk’ün belirttiği Anadolu’nun zengin tarihi yeraltı kaynaklarının direktifleri doğrultusunda yer üstüne çıkarılması ve gelecek nesillere aktarılması için sürdürülecek arkeolojik çalışmaların artarak devam edeceğine ve korunacağına dair projelerin üretildiği belirtilmektedir.
Anadolu ile ilgili bir yazı yazarken Anadolu’nun tarihi ve doğal zenginlileri ile dünyada ilk sırada olduğunu ve diğer ülkelerin Anadolu’nun yanına bile yaklaşamayacaklarını; dünyada tarihi yeniden yazacak bir ülke varsa onun da Anadolu olduğunu ve Anadolu’nun dünyanın merkezi olduğunu hep belirtmişimdir. Göbekli Tepe, Harbetsuvan Tepe, Karahan Tepe ve Küllük Tepe gibi muhteşem örnekler sadece bir kaç tanesidir.
Bu yazımda sizlere Türkiye’nin sahip olduğu muhteşem bir tarihi eserden, Apollon Tapınağı’ndan söz edeceğim.
Anadolu’da her tarihi anıtın bir efsanesi vardır. O efsaneler bu tarihi hazinelerin sesleri gibidirler. Halk ağzında asırladır söylene söylene bu güne kadar gelmişlerdir. Yer altında olup bu güne kadar yer yüzüne çıkarılamamış arkeolojik eserlere yalnızca efsanelerde rastlanır. Bunlara uzmanların değerlendirmeleri vardır ama ortaya çıkarılacak zamanı beklemektedirler.
Gelin yazımıza biz de bir efsane ile başlayalım, Zeus’un Leto’dan olma, Letoon’da doğan ve Artemis’in ikiz kardeşi olan Apollon, bir gün Didim civarında bir geziye çıkar. Apollon, aynı zamanda sanatın, şiirin, müziğin, güneşin, ateşin tanrısıdır ve çok güzel lir çalar. Gezinti sırasında aynı zamanda kehanet gücüne sahip olan Apollon’un yolunun üstüne Brankhos isimli bir çoban çıkar. Aralarında kurulan dostluk sonunda Apollon, kehanet hakkındaki sırlarını Brankhos’a öğretir. Sonunda Brankhos burada Apollon Tapınağı’nı inşa eder.
Apollon tapınaklarından Didim’deki Apollon Tapınağı benzerleri, Efes Antik Kenti’ndeki Artemis Tapınağı ile Yunanistan Delfi’deki Apollon Tapınaklarıdır.
Antik çağlarda kehanet kültürü, Antik Yunan toplumunda son derece popüler olmasına rağmen diğer toplumlarda da yaygın olarak görülmektedir. Bunu yazınca aklıma “Bu günkü durum farklı mı acaba?” sorusu geldi.
Üç ana kısımdan oluşan Apollon Tapınağı’nın, muazzam sütunlarının yarattığı görkemli bir görüntüsü var. Giriş alanında 22 metre uzunluğa sahip muhteşem tek bir sütun, tüm dikkatleri üzerine çeker. İkinci kısım ise, merdivenlerin inilmesiyle girilen iç kısımdır. İki kenarda yer alan uzun tünellerden üçüncü kısıma geçilir. Son derece büyük olmasının yanı sıra bir avlu havası görüntüsü verir. Toprak zeminli alanın her kenarında süs oymalı taşlar bulunur. Bu taşlar buranın görüntüsüne olumlu bir katkı sağlarken tapınağın zenginliğinin de göstergesidirler. Uzunluğu 120 metre, yüksekliği 25 metre olan tapınakta 122 sütun dikilmesi planlanmış ama sadece 72’si kullanılabilmiştir.
Milet Antik Kenti’nin, Tanrı Apollon ile bağlantılı olduğu düşünülmektedir. Bu bağa göre Miletus, Apollo ile Akakallis’in oğludur ve Miletus, günümüz Karia Bölgesinde büyümüş ve Milet Antik Kentini kurmuştur. Miletos isminin hikayesinin bu mitolojik öyküyle başladığı düşünülür. Milet antik bölgesinden başlayan Kutsal Yol’un Apollon Tapınağı’ndan geçerek Artemis Tapınağına kadar ulaştığı değerlendirilmektedir. Zamanında yolun iki tarafında bulanan heykeller, yola görkemli bir görüntü vermekte idi.
Asırlar geçse de yapımı tamamlanamamış bu muhteşem eser, hala bir restorasyon çalışmasına ihtiyaç duymaktadır. Şu andaki görkemli görünüşü ile kendisine bakanları etkisi altına alan bu tapınağın restorasyon çalışmaları tamamlandıktan sonra halinin muazzam olacağını ve dünyadaki Antik eserler arasında ilk sırayı alacağından hiç şüphe duymuyorum.
İlk zamanlarında bir kuyu ve küçük bir kulübe ile başlayan ve dünyanın dört bir tarafına kehanet konusunda şöhreti yayılarak insanların akın akın ziyaretlere geldiği muhteşem bir merkez haline gelmesi dikkat çeken ve sorgulanması gereken bir konu. Bu gün de medyada kahinlik yapanların varlığı ve bunlara olan ilginin boyutları göz önüne alındığında dünden bu güne değişen bir şey olmadığı görülüyor.

Hoşça kalınız.
olay.salcan@gmail.com
Fotoğraf Galerisi


















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder