28 Kasım 2014 Cuma

SUYUN ÖNÜ KESİLİNCE: ACARLAR VE AĞVA

Uçağımız İstanbul üzerinde turlarken, altımızdaki muhteşem doğayı hayranlıkla seyrediyordum. Atatürk Hava Limanı (AHL)’nin yoğun uçuş trafiği yüzünden sık sık oluyor bu havada bekletmeler. İstanbul ve AHL artık bu aşırı yüklenmeyi taşıyamıyor. Allah’tan ki, İstanbul’un hemen yanı başında, Karadeniz kıyısında böyle muhteşem koylar, kumsallar ve onların oluşturduğu longoz ormanları var. İnsan havadan bunları seyrederken sıkılmıyor. Bazı şeyler vardır ki, görmeden anlayamaz, zihninizde canlandıramazsınız. Longoz veya ‘su basar ormanı’ da benim için öyleydi. Yıllardır duyardım adını ama neye benzediğini hayal edemezdim. Ne zaman ki, Sakarya Acarlar Longozunu gördüm, işte o zaman ne muhteşem bir doğa mucizesine tanık olduğumu anladım. Ama hala bu nefis oluşumun nasıl meydana geldiğini kavrayamamıştım. Onu da Ağva’da, Göksu Deresi’nin Karadeniz’le buluştuğu ama kavuşamadığı kumsalı görünce anladım. Suyun önü kesilince doğa çok başka güzellikler yaratıyordu. 
Acarlar Longozu
Ağva


Tabanı su olan orman: Longoz
  
      
Derelerin getirdiği kumların ve diğer birikintilerin denize döküldüğü yerde birikmesi ve denizin kıyıya yığdığı kumdan sete çarpıp geri dönmesiyle oluşur. Kuma çarpıp denize ulaşamayan sular geriye doğru şişerek ormanı basar ve orman tabanı göl olur. Doğal bir baraj oluşumu gibi düşünebilirsiniz bunu. Ama bu çok görülen bir coğrafya olayı değildir. Dünyada sadece 11 adet Longoz ormanı vardı, bunların ikisi de ülkemizdedir. Acarlar, dünyanın en büyük tek parça longozlarından biridir. Tekirdağ sınırları içinde bulunan İğneada longozu ise çok parçalı yapıdadır. Bu sucul ormanlar yağmur ormanları gibi gürdür. Longoz ağaçları çok yaprak döken türde oldukları için (kızılağaç, meşe, karaağaç, dişbudak) longozun tabanı yer yer sazlık, bataklık şeklindedir. Sazlık ve lagünlerde yaşayan su canlıları bu ortamda çok rahat besin bulabilirken, kendileri de başka türlerin besini haline gelir. Bu besin bolluğunun kaynağı birçok ekosistemin iç içe geçmesindendir. İçlerinde yüzlerce çeşit kara ve deniz hayvanı, binlerce tür ağaç ve bitki barındırırlar. 



Acarlar Longozu


Longozun suyu kesilince                                                                                    
Acarlar’ın taban gölü çok sayıda balık türüne de ev sahipliği yapıyor. 200 çeşide yakın göçmen kuşun da üreme ve kışlama alanı üstelik. Deniz, kumul, lagün gölü, sazlık,  sulu orman, tatlı su ve kuru ormanın iç içe geçmesiyle oluşan bu zengin ekosistemin canlılığını sürdürmesi orman tabanını kaplayan suyun azalmamasına bağlı. Taban suyunun derinliği, mevsim şartları ve yağışların durumuna göre 1 ile 5 metre arasında değişiyor. Longozu susuz bırakacak, ondan su çalacak ‘çılgın’ projelere prim vermemek gerekiyor. Tarım alanları yaratmak amacıyla sulak alanların kurutulmaya başlanması sonucunda Acarlar Longozu yüzde 40 oranında küçülmüş. Nitekim ormanın hemen yanı başında gördüğümüz domates tarlası tehlikenin ne kadar yakında olduğunu hissettirdi bize. Ama itiraf etmeliyim, bu tarladan koparıp yediğim domates öyle lezzetliydi ki, longozun organik bereketi domatesin çekirdeğine kadar işlemişti. 
Çok Ormantik bir Yer                                                                                                 
Sakarya nehrinin Karadeniz’e döküldüğü yerin 6 km. batısında yer alan Acarlar Milli Parkı, 1. Derece Doğal sit alanı olarak koruma altına alınmış. Longoz gölünü daha yakından görebilmek için derinlemesine yaklaşık 1 km içeriye doğru uzanan, ahşaptan bir yürüyüş yolu yapılmış. Genişliği 250 ile 1250 metre arasında değişen gölün uzunluğu 7,5 km'yi buluyor. Ülkemizde nadir görülen su bitkilerinden göl soğanı, su küpesi, sarı ve beyaz nilüferleri sıkça görmek mümkün burada. Ailecek gidilecek günübirlik geziler için harika bir lokasyon. Çevresinde piknik alanları ve restoranların bulunduğu parkın girişinde et mangal yapan küçük bir restoran var, adı Ormantik Park. Bu isim, ormanın romantik havasını çok iyi özetliyorJ. Longoz gölünde su bisikleti ya da kayıkla gezinti yakın zamanda yasaklanmış durumda. Sebebi de yine bu romantizm. Türkiye’de nadir yetişen bazı nilüfer ve su menekşelerini koparıp sevgilisinin kulağına takan sözde romantikleri görünce bu yasağa hak vermemek elde değil. Ne demiş atalarımız: Çiçek dalında, nilüfer yaprağında güzel!

İstanbul, Longozları boğuyor!  
İstanbul kanser gibi hastalıklı bir şekilde büyüyor ve diğer organlara (şehirlere) de metastaz yapıyor. İstanbul’un doymak bilmeyen su ihtiyacını karşılamak için Tekirdağ, Kırklareli, İzmit, Sakarya ve hatta Bolu Melen Çayı’ndan bile su taşınıyor. Bu suyun bir kısmı da Acarlar ve İğneada longozlarının can suyu aslında. İstanbul’un ihtiyacı sadece su değil ki; yol lazım, imar alanı lazım, havaalanı lazım. İşte bu yüzden Marmara’ya yayıldıkça yayılıyor. Onun ihtiyaçlarını karşılamak, sunduğu cazip iş fırsatları ve rant olanaklarından faydalanmak için her gün binlerce insan İstanbul’a göç ediyor. Kaynakları bir vakum gibi kendine çeken bu heyula şehir, Anadolu’yu yoksullaştırıyor, ıssızlaştırıyor. 3. Köprü ve kuzeyde yapılacak yeni havaalanı için kuzey ormanları tahrip ediliyor. Neyse ki hala Ağva gibi bir tabiat harikası var da yakında, İstanbul’lular nefes almak için buraya geliyor.




Bir İstanbul Masalı:AğvaGöksu ve Yeşilçay dereleri arasına kurulmuş olan Ağva, Latince’de ‘iki dere arasına kurulmuş köy’ ve ‘su’ anlamına geliyor. İstanbul'un kuzeyinde yer alan Göksu ve Yeşilçay dereleri Ağva'dan geçip Karadeniz'e dökülüyor. Yeşilçay, balıkçı teknelerinin sığınağı. Göksu ise filmlere dizilere doğal dekor olan asıl mekan. Kıyısında kafeler, restoranlar, butik oteller olan romantizm sığınağı. Ağva’yı bu kadar popüler bir destinasyon yapan dizi Bir İstanbul Masalı olmuş. Diziyle birlikte buraya tam bir ilgi patlaması yaşanmış. Ağva'nın nüfusu 3000 civarında. Ama yazın, özellikle hafta sonları bu rakam 10.000'e çıkıyor. Göksu Deresi’nde motorlu tekne, kano veya deniz bisikleti ile gezinti yapılabiliyor. Ama bana kalırsa motorlu teknelerin yasaklanması lazım çünkü ortamın doğallığını ve romantizmini inanılmaz bozuyor. Dereye yayılan yakıtın yarattığı kirlilik de cabası. Göksu deresinin rengi çok koyu bir yeşil, suyu ise streç filmle kaplanmış gibi parlak ve gergin. Öyle bir gerginlik ki bu, suyun yüzeyinde konvex – konkav yansımalar yaratıyor. Tıpkı lunaparklardaki dalgalı gösteren komik aynalar gibi. Göksu’nun önü Karadeniz’in hırçın dalgalarının yığdığı kum tepeleriyle kesilmiş. Taşıyıp durduğu orman birikintileriyle olabildiğince yüklenmiş, şişmiş.  Suyun gerginliğinin sebebinin denize duyduğu hasret olduğunu anlıyorum. Zaman zaman Ömerli Barajı’nın kapakları açılıyor ve yükselen su seviyesi onu engelleyen kumulların yumuşamasını sağlıyor ve gergin şekilde bekleyen Göksu Karadeniz’le kucaklaşıyor. İşte bu tam bir vuslat zamanı. Gerginlik, yerini coşkuya bırakıyor.





YAZI VE FOTOĞRAFLAR : SERDAR KİRMİT