16 Mart 2012 Cuma

TALAS- GESİ- KAYABAĞ VE AĞIRNAS


-Talas-
“Kayseri’ye gitmişken Talas’a uğramamak olmaz” deyip burayı da şöyle bir gezmeye çalıştık. Ama hemen belirtelim, Kayseri’ye sırf Talas’ı gezmek için gitmek gerekli, umarım ve dilerim yakın zamanda yolumuz düşer!

Talas, günümüzde 60 bini aşan nüfusa sahip, çok katlı binaların hakim olduğu bir yöre. Gezip-görülecek yerler Kiçiköy mahallesinde ve Ali Dağı'nın eteklerinde kalmış.

Kiçiköy Mahallesi: Aşağı Talas’ta bulunan mahalledeki en önemli yapılar hemen girişte yer alan çeşme ile biraz ileride bulunan Ali Saip Paşa camii. Her iki eser de 1887’de yaptırılmış. Caminin özellikle giriş kapısı ilginç. Talas belediyesi eserlerin yer aldığı yolun bir “Osmanlı Sokağı” niteliğine bürünerek turizme kazandırılması için çalışmalar başlatmış.


Yaman Dede Camii: 1886’da inşa edilen kilise 1925’te camiye çevrilmiş. Bugün kaybolmuş olan kitabesinin Karamanlıca (Grek harfleriyle Türkçe) olarak yazıldığı bilinmekte. Talas’ın en güzel yapılarından biri olan bu caminin adının ilginç bir hikayesi var. Kısaca anlatalım: 1877’de Talas’ta doğan Kayseri Rumlarından “Dyamandi”, çocuk yaşlarından itibaren İslamiyete ilgi duyar. Eğitim için gittiği İstanbul’da bu ilgisi artar, gönlünce Müslüman olur. Bunu uzun yıllar gizledikten sonra açıklar. Adını da “Yaman Dede” olarak değiştirir. 1962’de vefat eder. Kiliseden camiye çevrilen ibadethaneye de Talaslı olması nedeniyle onun adı verilir.
 

Atatürk Köşkü: Yukarı Talas’ta bulunan köşk 1927’de yapılmış. Atatürk, 1934’te Kayseri’yi ziyaret ettiğinde burada kalmış.

Şüphesiz ki Talas’ta görülmesi gereken başka yerler de bulunmakta. Amerikan Koleji ve hastanesi bunlar arasında yer almakta. Kolejin bir bölümü Erciyes Üniversitesi tarafından kullanılmakta. Gezmek için izin almak gerekiyor.


-Gesi-
Gesi, Kayseri’nin Melikgazi ilçesine bağlı, yaklaşık olarak dört bin nüfuslu bir yerleşim yeri. Beldenin neredeyse tümü her biri 100-150 yıllık konaklar ile dolu. Ev sahipleri son derece misafirperver; sizi büyük bir keyif içinde evlerine konuk etmekte, ikramda bulunmakta.


Gesi’ye doğru giderken göreceğiniz ilk “eserler” sanki bir kule gibi yükselen “güvercinlik”ler. Yöre halkı bu yapıları “burç” olarak adlandırmakta. Güvercin gübresinin özellikle asmaların verimini olumlu yönde etkilediği bilinmekte. Bu nedenle “Gesi bağları”nın ihtiyacını karşılamak üzere, belirli yerlere “güvercin konakları” yapılmış. Bu arada güvercin gübresinin vakt-i zamanında barut yapımında kullanıldığını da ekleyelim. Neyse, günümüze dönelim: Zemini genellikle 2x2 metre olan kulelerin yüksekliği 8-10 metreye kadar ulaşmakta; bu yuvalarda binlerce güvercin konaklamakta. Güvercinliğin sahibi olan kişi, yılın belli zamanlarında yuvanın altındaki bir tünelden içeri girerek biriken gübreyi dışarı çıkarmakta ve gereken yerlerde kullanmakta.


“Gesi Bağlarında Dolanıyorum”

Bir zamanlar Gesi’de bağlar varmış; şimdi birkaç asma kütüğü görmek için çevrede epeyi dolaşmak lazım. Ama, zamanında olan bağlar, muhtemelen hepimiz tarafından bilinen bir türkünün konusu olmuş.
Anlatıldığına göre; bir genç kız Gesi’ye gelin gelir. Ama, kısa bir süre sonra kocası çalışmak için gurbete gider. Gelin, köyde yalnız kalır, kocasından da bir haber gelmez, sıkıntılı günler geçirir. İçinde bulunduğu “ruh halini” anlatmak için bir türkü yakar:

Gesi Bağları’nda dolanıyorum/Yitirdim yarimi aranıyorum/Bir çift selamına güveniyorum.
Atma garip anam beni dağlar ardına/Kimseler yanmasın anam yansım derdime/Gesi bağlarında bir top gül idim/Yağmur yağdı güneş vurdu eridim/Evvel yarin sevdiceği ben idim/Gel otur yanıma hallerimi söyleyim/Halimden bilmiyor ben o yari neyleyim.

İlk ve son “beşlik”ini aktardığımız bu türküyü ilk kez Ahmet Gazi Ayhan derlemiş. Zaman içinde yapılan eklemelerle türkü 500 dizelik bir “destan”a dönüşmüş. Bana kalırsa eşsiz bir “sosyolojik malzeme”.

-Kayabağ Köyü-
Gesi’nin hemen yanı başındaki Kayabağ köyünün eski adı Darsiyak. Bir zamanlar Rumların yaşadığı bir köymüş. 1837 tarihli “Yanartaş” kilisesi zamanın bütün tahribatına rağmen halâ ayakta. Bahçesinde ineklerin ve koyunların otladığı kilise, günümüzde özel mülkiyete ait. O nedenle, gezmek için ev sahibini bulmanız gerekli.


Anlatıldığına göre, bugün yıkılmış olan kubbenin altında bir zamanlar, Rusya’dan getirilen “yanar” bir taş varmış.


Yaklaşık iki insan boyundaki bu taş özellikle geceleri ay ışığının yansıması ile köy üzerine değişik ışıklar saçmaktaymış. Rivayete göre, Rumlar mübadelesi sırasında taşı söküp götürmüş.

Kilisenin yanındaki okul da tarihi değere sahip...


-Ve Ağırnas-
Mimar Sinan’ın doğum yeri olan Ağırnas, yaklaşık dört bin nüfuslu, Melikgazi ilçesine bağlı bir yerleşim yeri. Osmanlılar zamanında ağırlıklı olarak Rumlar yaşıyormuş; 1924 mübadelesi ile hepsi göç etmek zorunda kalmış. Gidenler Yunanistan’da “Arkides” köyünü kurmuş.


Yeraltı Şehri: Ağırnas’ta ilk gezilecek yer, Aşağı Pınarbaşı mevkiinde bulunan yeraltı şehri. Bu yapı, Ağırnas’ın geçmişinin en az iki bin yıl öncesine kadar uzandığını kanıtlamakta. Burasının aslında Kapadokya bölgesinde oldukça yaygın olarak görülen diğer yeraltı şehirlerinden pek farkı yok. Girişinde yer alan büyük değirmen taşı, gerektiğinde kapatılarak güvenlik sağlanıyor; içinde toplantı odaları, kilise, mutfak, yemek odaları gibi mekanlar bulunuyor. Bu yeraltı şehrinin 120 kilometre uzunluğunda olduğu, Kapadokya’ya kadar uzandığı yolunda söylenceler bulunmakta! Genellikle kapalı olan bu yapının gezilebilmesi için Belediye’ye haber verilmesi gerekmekte.

Burada bir parantez açarak küçük bir bilgi aktaralım: Yeraltı şehrinin çevresinde “gilaboru” olarak adlandırılan bir bitki yetişmekte. Anlatılanlara göre bu bitkinin küçük, kırmızı meyvelerinin suyu özellikle mide rahatsızlıklarına iyi gelirmiş. Doğrusunu söylemek gerekirse, ben tadına baktım, ama pek beğenmedim!  


Mimar Sinan Evi: Ağırnas’ta mutlaka gezilmesi gereken yapı Mimar Sinan’ın doğduğu ve 22 yaşına kadar kaldığı iddia edilen bina. Altında bir yeraltı şehrini andıran bölümlerin bulunduğu evin orta katı 1939’da, üst katı ise 1951’de inşa edilmiş. Söz konusu ev Ağırnas Belediyesi tarafından satın alınmış, Kayseri Valiliği, Erciyes  Üniversitesi ve ÇEKÜL’ün katkıları ile onarılarak ziyarete açılmış.


Çeşmeler: Anlatılanlara göre Mimar Sinan memleketine 3 çeşme yaptırmış, bugün bunların ikisinin bence yerini görmek mümkün. Çünkü mevcut çeşmeler pek öyle birkaç asırlık bir görünüm sergilemiyor!


Agias Prokopis Kilisesi: 1857 yılında yapılan kilise uzun yıllar depo olarak kullanılmış, daha sonra temizlenmiş ve çevresinin düzenlemesi yapılmış. Yunanistan’a göç eden Ağırnaslıların torunları “anayurt”larını ziyarete geldiğinde ibadete açılıyor!


Günümüzde Ağırnas evleri, sokakları, meydanları ile bir bütün olarak koruma altında. Beldede beton ve asfalta yer yok! Ama, en kısa zamanda bakıma ihtiyaç var!!!

Yöre ile ilgili son bir not; Ağırnas’a giderken tedbirli olmak lazım. Çünkü, burada karnınızı doyurabileceğiniz bir aşevi bile bulunmamakta; ancak çınarın altındaki kahvehanede çay-kahve içebilirsiniz!

Kayseri’den Ayrılırken

Kayseri, şüphesiz ki, sadece yazdıklarımızdan ibaret değil. Selçukluların merkezi olan bu kentte gezilecek, görülecek daha pek çok yer var. Tarihi kent merkezinde yer alan bölgelerde örneklerine rastlanılan taştan inşa edilmiş Kayseri evleri belki, başlı başına bir yazı konusu.


YAZI VE FOTOĞRAFLAR: M.BÜLENT VARLIK / mbvarlik@gmail.com

3 yorum:

  1. Vallahi seni tebrik ediyorum,bu muhteşem eserleri bizlere tanıttığın için De Allah razı olsun.

    YanıtlaSil
  2. Yalnız sorun şu, eserler evet güzel tanıtılmış fakat gezen kişi mevzunun özüne pek inememiş, havadan havadan yorumlarıyla kabuğunda kalmış.

    YanıtlaSil
  3. yazınızı çok beğendim:) haftaya bende kayseriye gideceğim inşallah. yazdıklarınızı dikkate alacağım. iyi gezmeler..
    http://hayatimyolculuk.blogspot.com.tr

    YanıtlaSil