Bir söylenceye göre yaprağın üstündeki bir çiğ tanesine yıldırım düşmüş, böylece çiğ tanesi ve yaprak alev almıştır. Daha sonra donarlar ve lale meydana gelir. Bu hikâyeden yola çıkarak, lale çiçeğinin ortasındaki koyuluğun bu yanma işleminin sonucu olduğuna inanılırdı.
Çatalhöyük’ten Asya Lale’nin tarlalarına doğru yol alırken, otobüste, ellerinde fotoğraf makineleri hazır, rengarenk tarlaları görmek için sabırsızlanan yolcularla bu küçük hikayeyi paylaştım.
Tempo Tur’ un ilklerinden biri olan bu turun şanslı rehberi olarak, herkes kadar ben de heyecanlıydım.
Ama önce Çatalhöyük’le başlayalım.
Ortalama insan ömrünün 35 yıl olduğu, ortalama 80 yıl dayanacak, ömrü bittiğinde ise yıkılıp üstüne aynısı defalarca inşa edilecek tek göz evlerin arasında neredeyse hiç sokak bulunmayan, insanların öldükten sonra yaşadıkları evlerin altına gömüldüğü ama ölen kişinin hala kendileriyle birlikte olduğuna inandıkları için, insanların mezarların bulunduğu bölgenin üstünde yattıkları bir dönem: Neolitik Dönem.
M.Ö. 7400 ve 6200 yılları arasında yaşanmış müthiş bir yer Çatalhöyük. Sokaklar yok. Neredeyse bütün evler birbirlerine bitişik. İnsanların bir arada oldukları yer ise şehrin ortasında yer alan avlular. Kapı göremezsiniz; Çünkü kapılar evlerin üzerinde yer alıyor. Merdiven kullanarak evlerine giren insanların güvenlik amaçlı bu şekilde yaşadıkları düşünülse de Çatalhöyük’te savaş izine hiç rastlanmamış. Evlerin içerisinde yemek pişirmenin yanı sıra sepet örmek, çanak çömlek yapmak için de kullandıkları fırınlarının yanında kurutulmuş et, bezelye, mercimek, buğday, arpa saklanılan depoları da vardı. Obsidyen stokunu da unutmamak lazım. Kapadokya’da beyin ameliyatı yapmakta bile kullanılmış bu siyah taş, sert yapısı sebebiyle avcılık için tercih edilmiş. 8-10 kişinin bir arada yaşadığı bu evler, ömürleri bittiğinde yıkılmış, içleri toprakla doldurulmuş ve eski duvarlarının üzerinde, mimarisinde hiç değişiklik yapılmadan tekrar inşa edilmiş. Ortalama 80 yıl ömrü olan bu yapı topluluğu Çatalhöyük’ te 18 kat boyunca yükseliyor.
Çatalhöyük kazı alanını gezmeden önce deneysel evi gezip neolitik yaşamın bir örneğini görebilirsiniz.
Konya Çatalhöyük ve Lale Tarlaları turumuzdan bir gün önce dileyen misafirlerimizle birlikte Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ni ziyaret ettik. Bir neolitik dönem örneği olan bu evi görenlerin dikkatini çeken ilk şey ise ölü gömme adetlerini yansıtan iskeletler. Neolitik dönemde bir evin içerisinde yaşayan insanlar, o evin altına gömülürlerdi. İnsanlar, yakınlarını gömdükten sonra onlarla günlük yaşamda hala beraber olduklarını düşündükleri için bu iç gömü âdetini benimsemişler. Hocker tarzı gömü denilen cenin şeklinde gömü çok dikkat çekici. İnsanların anne karnında bulundukları pozisyondan etkilenip dünyaya nasıl geliyorlarsa öyle gitmek istemişler sanırım. Tabi ölü hediyelerini de unutmamak lazım. Ölümden sonra yaşam inancını benimseyen bu insanlar, ölülerinin yanına, diğer dünyada lazım olabileceklerini düşündükleri değerli eşyaları da koymayı unutmamışlar.
1960’ larda Çatalhöyük’ te bulunan bu duvar resminin Dünya’nın bilinen en eski haritası olduğu düşünülüyor. Orjinali ise Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde.
Çatalhöyük ziyaretini tamamladıktan sonra Karapınar’a doğru yola çıkıyoruz. Karapınar karşıda görünmeye başladığında soldaki toprak yolun kenarındaki Asya Lale tabelasına dönüyoruz. Toprak yolda üç kilometre hiç bitmeyecekmiş gibi geliyor. Yokuş yukarı çıktığımız için tarlaların yanına gelene dek herhangi bir renkten eser yok derken rengârenk tarlaların yanında buluyoruz kendimizi. Tarlaların başlangıç noktasına gidene dek herkes ayakta, sabırsızlıkla inmeyi bekliyor.
İşte! Mutlu Son.
Tüm o rengârenk lale tarlalarının arasında gezinmenin nasıl bir his olduğunu anlatmam gerekirse, o anda düşündüğüm şey cennetin böyle bir yer olabileceğiydi. Şiddetli rüzgârdan dolayı yuttuğum tüm o tozları saymazsak tabi.
Yazı ve Fotoğraflar: Pınar GÜNER
Yazı ve Fotoğraflar: Pınar GÜNER
Ellerinize sağlık Pınar hanım. Bir fotoğrafta annem de var. Beraber Gitmiştik...
YanıtlaSil