13 Nisan 2018 Cuma

Yozgat'ta Bir Haftasonu

İnsana gezmek virüsü bulaştığında yer ve zaman mefhumu ortadan kalkıyor. Nereye ve ne zaman olursa olsun ama kafasına uyan olsun tamamdır. Bir geziye katılmaya karar vermenin en önemli unsurları güvenlik ve konfordur. Bunları sağlayan bir firma ile seyahat yapmanın tadına doyulmaz. 
Böyle bir turizm şirketini çok aramaya gerek yok. Gerek yurt dışında ve gerek ise yurt içerisinde defalarca beraber seyahat ettiğim Tempo Tur, bu işin doğru adresi. Uzun senelerin verdiği tecrübe, çalışanlarının profesyonelliği ve verdiği kaliteli hizmet ile alanında öne çıkan bir kuruluş.

Gezi yerlerini inceleyerek titizlikle seçmeleri, konforlu araçları ve üst düzey rehberleri ile gezilere katılan gezginlere verdikleri hizmet dikkat çekici. 
Dünya ve Anadolu’yu gezginlere tanıtma gayreti içerisinde olan Tempo tur, sınırları aşan hizmet anlayışı ve geniş gezi repertuarı ile senelerdir bıkmadan ve yorulmadan bu hizmeti sürdürmenin aşkı içerisindedir.
Durmadan yeni destinasyonlar üzerinde çalışan ve bunları büyük bir titizlikle gerçeğe dönüştüren kuruluşun bu tempo içerisinde gelecekte tüm dünyaya ve Anadolu’ya ulaşan bir gezi ağı oluşturması hayal görülmemelidir.
Ben de kuruluşa duyduğum güven içerisinde Yozgat’a yapılan geziye katıldım ve gezi sonunda umduğumun ötesinde mutlu oldum. Peki bu gezide nereleri gezdim ve neler gördüm? Bunları sizlere anlatmaya çalışacağım. 
Yozgat, birçok medeniyetlerle kucaklaşmış ve harmanlanmış bir şehir. Şehir içerisinde şehri güzelleştirmek, tarihi ve kültürel zenginlikleri ortaya çıkarmak adına oldukça ciddi çalışmalar yapılmış ve yapılmakta. Bu değerli kazanımların gerek Yozgat’a ve gerekse ülkemize olumlu yansımaları muhakkak ki olacaktır. Gördüğüm kadarı ile bu çalışmalar büyük bir gayret ve hevesle sürdürülmektedir. 
Örneğin Yozgat Belediyesi tarafından birçok tarihi konak ve ev restore ettirilmiş ve hizmete açılmıştır. Bu tarihi konak ve evler, müze, butik otel, lokanta, kafeterya, kültür sanat merkezi olarak kent kültürünün yaşatılmasına önemli katkılar sağlamakta ve kültürel hazineler olarak şehrin vazgeçilmez değerleri haline gelmektedirler. Görünüşleri ile de şehrin alışılmış görüntüsüne renk katmaktadırlar. 
Bu tarihi konaklardan birisi olan Nizamoğlu Konağı, 1985 yılından itibaren Yozgat Müzesi olarak kullanılmaktadır. Görülmeye değer bu müzede arkeolojik ve etnografik eserler bulunmakta.





Etnografik bölümde sergilenen 2800'den fazla eser arasında yöresel kıyafetler, mutfak eşyaları, kilimler, el yazmaları, ahşap malzemeler, silahlar ve halı dokumaları bulunmakta.
1640'tan fazla heykel, pişmiş toprak lahit, mezar buluntuları, tabletler, sikkeler ve mühürlerin sergilendiği  Arkeolojik bölüm de zengin bir koleksiyona sahip.
Benim en çok dikkatimi çeken ve hayranlıkla gezdiğim yapı, hiç kuşkusuz 1800 yılında inşa edilen Başçavuş Camii. Dışarıdan bakıldığında sade yapısı ile dikkatleri üzerinde toplamayan bu caminin içerisi olağanüstü. Girer girmez alışılmışın dışında, tamamen farklı bir şekilde dekore edilmiş iç mekanı ile bu cami insanı şaşırtıyor. 
İçi ince çubuklar üzerinde taşınan kubbeyi andıran bir bezeme ile bezenmiş yarım yuvarlak nişi, yanları burmalı ince sütunları ve bir vitray pencere ile taçlandırılmış mihrabı, dikkatleri üzerine çekiyor. 
Alt tavanı, alt ve üst duvarları, pencere üzerleri ve araları tamamen kalem işi nakışlarla süslü Harim, Anadolu’da bulunan klasik cami örneklerinden çok farklı. Duvarların alt kısımlarında mermer taklidi panolar, dal motiflerinin oluşturduğu baklava dilimleri içinde ufak çiçek motifleri, pano içlerinde resmedilen doğa manzaraları, kır yapıları, köşkler, çadırlar, köprüler, yel değirmenleri, dereler, çeşmeler, küçük camiler ve kepenklerini açmış dükkânlar camiye geniş ve üç boyutlu bir alan görüntüsü vererek ibadet edenlere son derece huzur verici bir ortam sağlamakta. 
Anadolu’da çok az olarak gördüğüm bu çeşit bir camiye Yozgat’ta da rastlamak olağanüstü bir durum ve son derece memnuniyet verici. Her zaman söylerim Anadolu, sürprizlerle doludur. Ben Anadolu gezilerim sırasında bu durumla hep karşı karşıya gelirim. Bu Anadolu’ya özel bir durum ve zenginliktir.
Ben geziyorum diyen her gezginin mutlak görmesi gereken bir yapı Başçavuş Camii. Bu muhteşem eseri görmek, büyük bir ayrıcalıktır. Bu ayrıcalığa da yalnızca gezenler sahip olabilir.






Yozgat’ta dikkati çeken en önemli eserlerden birisi de Çapanoğlu (Ulu) Camii’dir.
Osmanlı Devleti döneminde mimari özellikleri ve cami iç süslemeleri itibarıyla Anadolu’daki ilk Avrupai barok üslubunu yansıtması ve kendi sahasında bir ilk olması açısından son derece değerli bir yapıdır. Avrupa etkisindeki Türk mimari tarzının Anadolu’daki önemli örneklerinden birisidir.



İki ayrı tarihte inşa edilen iç ve dış cami bölümlerinden iç cami, Çapanoğlu Ahmet Paşa’nın büyük oğlu Mustafa Bey tarafından 1779 yılında; dış cami ise kardeşi Süleyman bey tarafından 1795 yılında yaptırılmıştır. 
Şehrin her yerinden görülebilecek konumda inşa edilen ve dikkatleri üzerine çeken cami, ince minaresi, yüksek kasnaklı kubbesi ve köşe kuleleri ile Yozgat’ın sembolü haline gelmeyi hak ediyor.
Caminin dekorasyonunda çoğunlukla kalem işi süslemeler kullanılmıştır. İç ve dış caminin harim duvarları, üst duvarları, kemer kavsi ve karınlarında mermer taklidi boyamalar yer almaktadır. Dış caminin ana kubbesi içinde, iç cami kubbesi ve pandantiflerinde kıvrık dallar, yapraklar, çiçek ve meyve tasvirleriyle yapılan süslemeler, camiye farklı bir görüntü vermektedir.
Dış camiden asıl harime girişteki yapının ilk taç kapısı, zengin ve görkemli bir kompozisyon oluşturmuştur. Akantus yaprakları, C ve S kıvrımları, deniz kabuğu motifleri mihrap çevresini taçlandırmaktadır. Minber ise, renkli damarlı mermerlerden, barok motiflerinin de yer aldığı çeşitli şekillerle işlenmiştir.
Yozgat’ın sahip olduğu değerleri, yalnızca bunlarla kalmıyor. Şehirden ayrılmadan önce kesme sarı taştan yapılmış tarihi Askerlik Şubesi  ve Lise binası  ile saat kulesi (10) görülmeye değer yapılar. 




Ancak yazım burada bitmiyor. En görülmesi gerek ve bu gezinin olmazsa olamazı olan tarihi eseri sona sakladım. 
Basilica Therma (Aqua Sarvenae). 


Yozgat’a 77 km. uzaklıktaki Sarıkaya’da bulunan Roma dönemine ait hamam, zamana, insan ve doğanın tahriplerine rağmen kısmen ayakta kalabilmeyi başarabilmiş ender eserlerden birisi. Antik dönemden bu günümüze yalnızca harabe olarak gelebilmiş bu muhteşem eserin, önemli kaplıca merkezi olduğu yapılan araştırmalar sonucu gün yüzüne çıkarılmıştır.
Roma Kral Kızı Hamamı diye bilinen Sarıkaya Kaplıcaları’nın dillerde dolaşan bir de peri masalı var. Bu efsaneye göre Kayseri'de oturan Roma krallarından birinin kızı, doktorların teşhis edip tedavi edemedikleri bir hastalığa yakalanır. Tedavisi bulunamayan hastalık, gün geçtikçe ilerlemekte ve kız artık yürüyemez halde gelmektedir. Kralın kulağına şimdiki Sarıkaya’nın bulunduğu yerde sıcak sudan oluşan göletteki balçık halinde çamurlu bölgenin bu çeşit hastaları iyileştirdiği haberi gelir. Tüm olanakları deneyen kral, küçük kızını son çare olarak bu sıcak suyun bulunduğu yere gönderir. Kız, bir müddet burada kalır. Gün geçtikçe kızın hastalığı iyi olmaya başlar. Sonunda tamamen iyileşir. Kral da, buraya mermerden bir havuz yaptırır, etrafı kesme büyük taşlarla çevrilir. Kısa sürede ünü dünyaya yayılan bu hamam, bir cazibe merkezi haline gelir. Bunun sonucu olarak da önceleri kimsenin olmadığı bu havuz çevresinde bir şehir oluşur. Kralın kızının adı bu yeni şehre verilir. Bu şehrin adı artık "Öper" veya "Hoperi"dir. Bu şehir, bir deprem sonucu yok olur ve sadece hamamların olduğu bölge kalır.
Burası, Sarıkaya’nın evleri arasında kaybolmuş bir yer iken kamulaştırma çalışmaları sonucunda hamamın çevresindeki binalar yıkılmış ve hamam ortaya çıkmıştır. Ancak Anadolu’nun kaçınılmaz kaderi olan kötü yapılaşma nedeni ile etrafının halihazırdaki görüntüsü hamamın muhteşem görüntüsüne olumsuz olarak yansımaktadır. Büyük bir gayret içerisinde olan yetkililerin yıkım işlemleri ve çevre düzenlemesini tamamlamalarından sonra bu eserin görüntüsünün çok daha gösterişli olacağına inanıyorum. Sabırsızlıkla bu günü bekliyorum.
Ben inanıyorum ki tüm çalışmalar tamamlandıktan ve en son hali ile ziyarete açıldıktan sonra bu eser, ören yerleri içerisinde hak ettiği yeri alacak ve ilgi odağı olacaktır. Muhakkak görülmesi gereken ve olmazsa olmaz bir eser.
Hoşça kalınız. 
Yazı: Olay Salcan
Fotoğraflar: Nazire Zeynep Oranç ve Olay Salcan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder