9 Nisan 2018 Pazartesi

ATA DİYARI TAŞKENT, ÖZBEKİSTAN

Dünyada birçok ülkeyi görme fırsatım olduğundan dolayı kendimi ne kadar çok mutlu hissediyorsam, Türk Devletlerini bu güne kadar görememekten de o kadar mutsuz hissediyordum. Bu eksikliği hep hissetmişimdir. Ancak sonunda şeytanın bacağını kırarak Özbekistan’a, ana yurdumuza, ata topraklarına gittim. Özbekistan’da gördüklerimi kaç yazıda anlatabileceğim hakkında hiçbir bilgim yok. Başladık bir kere; kaç yazılık bir dizi olur göreceğiz.İnsan, Özbekistan’da kendini tamamen Türkiye’de hissediyor. Türkiye’den hiç ayrılmamışsın da, oturduğun şehirden ayrılıp başka bir şehre geçici olarak gitmişsin gibi geliyor insana. Özbekistan’ın hiçbir şeyini yadırgamadım. Tarihi camiler, medreseler, hele insanlar, her şey ama her şey aşina olduklarımız. İnsanları görülmeye değer. Konuşkan, güler yüzlü, cömert, misafirperver, hoş görülü, sevecenler. Gençler, çocuklar ve özellikle kadınlar; bir anda etrafınızı sarıyorlar. Fotoğraf çektirmekten, konuşmaktan ve hatta şakalaşmaktan büyük keyif alıyorlar. Yalnızca onlar mı, bizlerde büyük keyif aldık. O kadar güzel insanlar ki, etrafımızı sardıklarında, mutluluk, neşe ve enerji oluşturuyorlar. Bazen bu güzelliğe kendimizi o kadar kaptırıyoruz ki, programı bile aksattığımız oluyor. Özellikle kadınları, bizim tam Anadolu kadınımız. Giyinişi, yürüyüşü, kendinden emin hali, asaleti ve duruşu ile aynısı. Alnını açarak baş örtüsünü bağlayış şekli de aynı. Hatta baş örtüsü öne doğru geldiğinde, avucunun içi ile başörtüsünü yukarı doğru sürerek kaldırışındaki benzerlik ve güzellik şaşırtıcı. Kendimizde olan bazı davranışları buradaki insanlarda görmek bambaşka duygu. Yani burada bizden ve kendimizden bir şeyler görmek, sahip olduklarımızın kökleri ile karşılaşmak, heyecan verici.
Özbek’lerle anlaşmak kolay. Türkçe konuşuyorlar. Ancak bizimki Türkiye Türkçesi, onlarınki Özbek Türkçesi. Rakkamlar okunuşuna varıncaya kadar aynı. İlk günler pek anlaşılmıyor, ama daha sonra kulak alışınca bir şeyler anlayabiliyoruz. Bizdeki “e”ler onlarda “a”; “v”ler “b”; “d”ler “t” okunuyor. Tabii ki Farsça’nın da etkisi var. Bazı kelimeler aynı olmasına rağmen kullanım yerleri ayrı. Örneğin “ayol” kelimesi bizde var, ama onlar ”kadın” manasında kullanıyorlar.
Binlerce yıldır, Türklük’e ve geleneklere bağlı kalmış ve yaşatmışız. Bu gün yeryüzünde hala Türk milletinin var oluşunun nedeni bu olsa gerek. 70 yıl Rusların büyük bir baskısından sonra Özbekistan’da hala bunu görebilmekten hem gurur duydum hem de gözlerim yaşardı. 
TAŞKENT
Özbekistan’da ilk durağımız Taşkent. Taşkent hava alanına girerken pasaport kontrolünden rahat bir şekilde geçiyoruz. Ancak gümrük kontrolüne geldiğimizde durum hiç de iç açıcı değil. Çok sıkıntı verici. Gelen çok kişi yok, ama Türkiye’den gelen Özbeklerin valizleri çok fazla ve büyük. Turistler ve Özbekler aynı gümrük kontrolünden geçiyorlar. Herkesin eşyaları x-ray cihazlarından geçirilerek kontrol ediliyor ve sonra Özbeklerin valizleri tek tek açılarak aranıyor. Bu da saatler alıyor. Biz hava alanında gümrükten geçmek için iki saatten fazla bekledik. Ufak ve havasız bu yerde uzun süre beklemek hiç hoş değil. Bunları okuduktan sonra sakın Özbekistan’a gitmekten vazgeçmeyin. Çünkü Özbekistan’da görecekleriniz, bunları size unutturacak kadar güzel. 2200 yıllık bir geçmişi olan Taşkent, Sovyetler Birliği zamanında Moskova, Kiev ve St. Petersburg'dan sonraki dördüncü büyük kent imiş. Günümüzde, nüfusunun yaklaşık beşte dördü Özbek olan bu kent, farklı birçok ulus yanında özellikle Rus, Tatar ve Yahudileri de barındırıyor. Düz bir arazi üzerine kurulu kent, 2,5 milyon nüfusa sahip. Taşkent, gördüğünüzde kıskanılacak kadar düzenli ve geniş yolları, büyük parkları, yüzyıllık ağaçları olan bir şehir. En güzel tarafı da, bu kadar geniş yolları olmasına rağmen araç sayısının çok az olması. Bu geniş caddelerde araç o kadar az ki, karşıdan karşıya hiç acele etmeden kolayca geçebiliyoruz. Ama parkları, inanılmaz. Ağacı sevmeyen ve gördüğü yerde kesip yerine bina yapanlar, bina ile yeşillik arasındaki büyük farkın, farkında olmayanlar olsa gerek.
Taşkent’in en güzel yeri, yerin üstünde değil, altında. Yani metrosundan bahsediyorum. Burada rayları görmesek ve arada bir tren geçmese, kendimizi ya bir sanat galerisinde ya da güzel sanatlar müzesinde sanacağız. O kadar güzel düzenlenmiş ki, duvarlara baktığımız resimlerin yarattığı sanat galerisi havasını tren sesi bozuyor. Her durak, farklı şekilde tasarlanmış ve dekore edilmiş. Örneğin; “Kozmonotlar Durağı” tam bir uzay üssü, “Pahtakâr” yani “Pamukçu Durağı” pamuk tarlaları. Bu kadar gelişmiş bir metro sistemine sahip olmasına rağmen şehrin üstündeki toplu taşıma sistemi gelişmemiş. 
İpek yolu güzergahı üzerindeki önemli yerleşim yerlerinden birisi olan Taşkent, bu zamanlarda son derece hareketli ve zengin bir görünümde imiş. Bu nedenle de şehirdeki alış veriş merkezleri, büyük mimari yapılar dikkati çekmekte. Medreseler ve camiler turkuaz renkli kubbeleri ve çinileri ile geçmişten geleceğe bir ışık gibi parlamaktalar. Özbekistan’da başarılı ve ciddi bir restorasyon çalışması sürdürülmüş. Çok sayıda tarihi eser restore edilerek kazandırılmış. Daha birçok eser, restore edilmeyi bekliyor. Özbekistan, sahip olduğu değerlerle gerçekten bir tarih ve kültür hazinesi. Görülecek çok yer var. 

XVI. yy. ikinci yarısında Abdullah Han zamanında bilim adamı ve şair olan Kulbobo Kukeltaş için yaptırılan Kukeltaş Medresesi,


                                                                                     

Keffal Şaşi Türbesi , 


İlk bölümü XV. yy’da yapılan Barak Han Medresesi, Ebul Kasım Medresesi, Kaht-ı İmam Külliyesi  görülecek yerlerin başında geliyor. 





Ancak en güzel yerlerinden birisi, Çar-su (Dört Su) dedikleri pazar yeri ve alış veriş merkezi (resim-11). Burada kadınlı ve erkekli her yaştan yöre insanlarını, yetiştirdikleri ve yaptıkları ürünlerini görme ve ülke hakkında en iyi bilgiye sahip olma şansı doğuyor. Taşkent, son derece iyi düzenlenmiş ve tertemiz kapalı pazar yerine sahip. Burada gördüğüm ve beni şaşırtan yoğurtları oldu. İlk başta bir şeye benzetemedim, sonra peynir olduklarını sandığım yoğurtları, beyaz renkte ve yaklaşık golf topu büyüklüğünde, katı olarak ve işin tuhafı bizim manav dükkanlarındaki portakallar gibi üst üste koyup satılıyor.

Hz. Osman zamanında ceylan derisine yazılmış olan Kuran-ı Kerim, görülecek önemli eserlerin başında geliyor. 
1966 yılında olan büyük depremde önemli bir zarar gören Taşkent yeniden inşa edilmiş. Bu depremde yaşananları hatırlatmak maksadıyla dikilen Deprem Anıtı, etkileyici ve hüzün verici.

Ali Şir Nevai Anıtı , Halklar Dostluğu Parkı’nın huzur veren güzelliği ve sakinliğine bir ihtişam katıyor.





Emir Timur Parkındaki Timur Heykeli  Taşkent’i gezerken gözünüze hep çarpacak kadar gösterişli. Hemen yanındaki Emir Timur Müzesi oldukça iyi bir müze.
İkinci Dünya Savaşı sırasındaki çarpışmalarda, Rus saflarında ölen 250.000 Özbek askeri için yapılan ve isimlerinin de yazılı bulunduğu anıt ile geniş bir alana yayılmış Özgürlük Meydan, görülmeye değer.



Ancak, Taşkent’te dolaşırken hep birinden çıkıp diğerine girilecek ve içerisinde dolaşırken keyif alınacak, biz de olmayan, gürültülü ve stresli ortamda biraz kafamızı dinleyebileceğiniz o güzel parklarını dolaşın. Ben dolaşırken çok keyif aldım.

Yazı ve fotoğraflar: Olay SALCAN


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder