14 Ocak 2015 Çarşamba

KARA KITA'NIN ZÜMRÜT ADASI ZANZİBAR

Bembeyaz kumları, gök mavisi denizi ,yemyeşil ormanları ve sıcak kanlı  insanlarıyla, Afrika’nın  görülmeye değer zümrüt adası.
Afrika kıtasının doğusunda, Zangibar ve Pemba adasından oluşan, Tanzanya’ya bağlı, özerk bir bölgedir.

Başkenti Stone Town.İranlı göçmenler tarafından kurulmuş,adı farsça Zengibar-zencilerin sahili anlamına gelir.Portekiz,Umman Sultanlığı,İngiliz egemenliğinde kalır.19 Aralık 1963 yılında bağımsızlığını kazanır,26 Nisan 1964 te Tanganika ile birleşir.Kuzeyden güneye 108 km uzunluğunda,doğudan batıya 32 km genişliğindedir.Ekonomisi,turizm ve baharat üretimine bağlıdır.Zanzibar  nüfusunun tümüne yakını Müslümandır.Köyler çok yoksul,evler kerpiçten,çatılar sazdan yapılmış.Yollar oldukça bozuk ulaşım çoğunlukla Dala Dala denen bisiklet taksilerle yapılıyor.  






Zanzibar, geçmişte köle ve fildişi ticaretinin merkeziymiş. Kölelik 18 yy sonlarında Dr.Livingstone tarafından başlatılan kampanya ile kaldırılmış. Yılda 50 bin köle buradan Avrupa ve Amerikaya gönderiliyormuş.Köleler,10-15 m lik hücrelerde 100 kişi olarak tutuluyormuş.Fiyatları,kırbaçlama sırasındaki durumlarına göre değişiyormuş.Ağlayanlar ucuza,ağlamayanlar pahalı satılıyormuş.Bunları duymak bile insanın yüreğini  acıtıyor.

Zanzibar,endemik olarak kırmızı Colobus  maymunlarına ve nesli tükendiği söylenen Zanzibar  Leoparına  ev sahipliği yapıyor.
STONE TOWN Eski kıyı ticaret şehirlerinin en güzellerinden.Şehir Afrika,Arap,Hind ve Avrupa  kültür ve sanatını  harmanlamış,el değmemiş dokusunu  bu güne taşımış.Mimari ve  kültürel yapısını  saklayabilmiş  ender liman şehirlerinden biri.




Ana liman, Doğu Afrika köle ticaretinin  başlangıç noktası. Şehir merkezindeki Angalikan kilisesi yanındaki 1997 de yapılan kölelik anıtı,o büyük trajediyi hepimize hatırlatıyor. Siyah kölelerin,boyunlarındaki kelepçelerle  birbirlerine  zincirlenmiş  heykelleri, Afrikalıların çektiği o büyük acıyı anlatıyor.Angalikan kilisesi içinde,Dr.Livingstonun  kalbinin gömüldüğü ağacın  gövdesinden  yapılan  haç asılı ve buna Dr.Livingstone haçı deniliyor.








Şehirdeki muhteşem yapılar 19 yy Umman Sultanlığı döneminde yapılmış.Kıvrımlı dar sokaklar,canlı Pazar yerleri,çok estetik kapılar ve duvar dibine oturmuş sohbet eden,damaya benzer oyun oynayan  insanlar  şehire özellik katıyor.Bu şehre,duvar dibinde oturanların şehride demek mümkün.Çift kanatlı kapıların ahşap oymaları çok göz alıcı ve büyük bir ustalık işi.Araplar geometrik,Hindliler bitki motifleriyle bezemiş kapıları.Fil saldırılarına karşı,Hindistan kale kapılarında kullanılan sivri uçlar,Stone Town kapılarındada çok sayıda ve çok iri olarak yapılmış.18 yy da yapılan Arap kalesi,Forodhani bahçesi,Arap,Hind mahalleleri,Dr.Livingston evi,tarihi dispanser,Afrikadan toplanan eşyaların sergilendiği Saray müzesi,Beit Al Ajaib(harikalar evi,içinde Dhov denilen teknede sergileniyor),Zanzibar tarihini anlatan Peace Memoriel Müze,balık pazarı,akşamları kurulan yiyecek pazarı şehirde görülecek yerler arasında.













Sahilde Dhow denilen üçgen büyük yelkenlileri,Maşuya  denilen motorlu tekneleri seyrederken okyonus  seni içine alıyor sanki.Şehir UNESCO Kültürel  Miras Listesine  alınmış.Zanzibar’da baharat bahçeleri,tropikal meyveler görülmeye ve tadılmaya değer.Kizimbani bölgesindeki devlete ait bir baharat çiftliğini gezdik.Bahçeyi gezdiren rehberler,bitkilerin bazılarında bizi sınava tabi tuttular.Ellerimize muz yapraklarından yapılmış sepetler,değişik takılar verdiler. Muskat,iri sarı eriğe benzeyen meyvelerin çekirdeği.Taze iken çekirdek kırmızı renkli.Çiftlikte ilerlerken,küstüm otu,altın mango,karanfil,tarçın,papaya,limon otu,karabiber,vanilya,kahve,tarçın,ylang ylang,Avustralya çamı,Jack fruit görüyoruz.
Karanfil 19 yy da Endonezyadan getirilmiş.  Ağacın küçük çiçekleri açmadan toplanıp kurutuluyor.Tadı,yeşilken başka,kuruyunca başka.
Tarçının köklerinden sıtmaya karşı kullanılan kinin elde ediliyor.Yerli halk,yapraklarından  yapılan çayı sıtmaya karşı haftada bir içiyor. Kök,gövde ve yaprakları farklı kokuyor.Baharatların kraliçesi deniyor. Karabiber,herhangi bir ağaca sarılan sarmaşıklarda yetişiyor. Çitlenbiğe benzeyen meyvelerin kurutulmuşudur.
Vanilya,yine sarmaşık türü ve çok pahalı.Limon otuna,Shawilice  çay çay denir ve çay olarak içilir.Kahve ağacı,kısa bodur ve çok yapraklı.Kuşburnuna benzeyen meyveleri lezzetli,çekirdekleri kahve oluyor.Jack fruit kabukları kötü kokan bir meyva.Ananas-kavun arası bir tadı var.Papayayı yeşilken rendelerseniz,zencefil kokusu verirmiş.Avustralya çamı,toprağın az olduğu yere dikiliyor,tekne ve mobilya yapımında kullanılıyor.Ylang ylang kozmetikte kullanılıyor.Rehberimiz,baharat örneklerini gösteriyor,soru soruyor,adını söylüyor,yararlarını  anlatıyor.Bir genç çok yüksek bir Hindistan cevizi ağacına ,ayağına sardığı bitki köklerinden yapılmış bir kelepçeyle tımandı.Orada Jambo şarkısını söyleyip,maymun hareketleri yaptıktan sonra indi.Bizlere Hindistan cevizi suyu ikram etti.Bu çiftlikten,değişik baharatlar ve bitkilerden yapılmış sabunlar alarak ayrıldık.





Stone Town’dan 30 km ‘ uzaklıktaki Prison İsland’a motorlu tekne ile gittik.Ada bembeyaz kumlarıyla bizi karşıladı.Hapishane 1893 de yapılmış,bir dönem,kölelerin gözaltına alındığı karantina  adası olarak kullanılmış.Şeysel adalarından 1820 de hediye gelen kaplumbağalar  dev kaplumbağa olmuş.Özgürce,rahatsız edilmeden parkta geziyorlar.Bizde yapraklarla besledik ve eşcinsel bir kaplumbağa gördük(anlatıldığına göre)Adada eski bir İngiliz valisinin evi var,buğün müze olmuş.Hapishane de cafe olarak kullanılıyor. Avlusunda tavus kuşları dolanıyor.Adada şnorkelle dalış da yapılıyor.






Zanzibar’a özgü Kızıl Colobus maymunları, Josani Milli Parkında yaşıyor.Uzun gri-beyaz saçları başını bir taç gibi sarıyor.Yüzleri siyah,ağız ve burun çevresi pembe renkte.Misket gibi parlak gözleri var.Bakışları çok etkileyici.Gözlerini gözlerinizden ayırmadan uzun süre bakıyorlar.Kızıl sırtlı ve uzun kuyruklu bu Colobuslar,taze yaprak,ham meyva ,çiçek yiyorlar.Nesli tehlikede olan maymunlar,20 yıl yaşıyor,6 ay hamilelik döneminden sonra 1 veya 2 bebekleri oluyor.Sayıları bugün 2350 civarında.Kızıl Colobuslar,dört erkek,çok sayıda dişi ve yavrulardan oluşan  koloniler halinde yaşıyor.Yavrular çok oyuncu ve yaramaz.Milli park görevlisi,maymunların, mangrov ormanlarıyla, tarım  alanlarında yaşadıklarını söyledi.Colobuslar  4 parmaklı,baş parmakları yok.Şiddetli yağmur altında parkı gezdik, colobusları gördük.



Mangrov ormanları,denizin ilerlemesi ile gövdeleri tuzlu suyun altında kalan,kökleri havada duran özel bir ağaç topluluğu.
Kizimkazi adanın güneyinde bir balıkçı köyü.Sahillerinde şişe burunlu yunuslar yaşıyor.Sahil palmiyelerle çevrelenmiş.Köy  bir lağünün kenarına kurulmuş.Kizimkazi,eski bir yerleşim olmasına rağmen,bugün küçük koyları,mercan resifleriyle otantik bir görünümde.Pek çok yerinde elektrik yok,lamba yakılıyor.Hava çok rüzgarlı,yağmurlu ve deniz dalgalı.Çok basit bir kayıkla ,yunuslarla yüzmek için açılıyoruz.Dalgalar  ve yağmur şiddetini arttırınca yunusları göremeden geri döndük.Zanzibar’a,ana karadaki Arusha kentinden  hava yolu ile bir akşam üstü geldik.1 saatlik bir yolculuktan sonra,Ksunai havaalanına indik.  Otelimiz Sea Cliff Resort, Stone Town’un biraz kuzeyinde  deniz kenarına kurulmuş, çok güzel bir yer.Harika bir deniz manzarası var. Önde yüzme havuzuyla sanki Hind okyanusu  birleşmiş gibi.Aşağıda bembeyaz kumsal,ileride mavinin tonlarıyla okyanus  görüntüsü, bütün sıkıntılardan uzaklaştırıp insanı gevşetiyor.

Denizde  sık sık gel-git oluyor.Otelin denize kurulmuş şalesinden,bazen yüzmek için bazen deniz çekildiğinde karada yürümek için iniyoruz.Deniz çekildiğinde insanlar,deniz böcekleri,midyeler,deniz yıldızları topluyorlar.



Bu işleme bende katıldım ve deniz kabuklarıyla,mercan taşları topladım. Deniz çekilince ortaya çıkan alan deniz kabuğu bahçesi gibi görünüyor.Kum beyaz,ince ve ayağa yapışmıyor,bataklık olmuyor.
Zanzibar’da Arap kalesinde,Uluslar arası Santi Za Busara  denilen,Doğu Afrika ve ötesinden Ritimler,Sesler ve Sözler  festivali her yıl şubat ayında yapılıyor.Queen  gurubunun solisti Freddie Mercury(Farrokh Bulsara) ve ünlü yerli sanatçı Bi Kudude Stone Town doğumlular.Mercury adını,bugün müze olan doğduğu ev ile sahildeki bir kafe-restoranda görüyorsunuz.Zanzibar günleri böylece bitti.Bu kez ana karaya deniz yoluyla gideceğiz.Öğleden sonra limana geldik.Liman  küçük ve basit bir yer.Gelenler gidenler bir karmaşa yaşanıyor.Feribotlarda,yerli halk dışarıda oturuyor,daha rahat ve konforlu olan kapalı alan yine beyazların.
15.35 te Stone Town’a el sallayarak limandan ayrıldık.İki saate yakın süren bir yolculuk sonrası 17.25 te Tanzanya-Dar Es Selam kentine ulaştık...

Yazı ve Fotoğraflar: Fzt.Sıdıka Songür  

2 yorum:

  1. Teşekkür, çok güzel...

    YanıtlaSil
  2. Büyülendim tek kelimeyle harika .Gelecek yıl orda olmayı planlıyorum

    YanıtlaSil