26 Şubat 2015 Perşembe

BUDİZM'İN KUTSAL KENTİ LHASA-TİBET

Tibet’te 7 yıl filmini izledikten sonra, Tibet’e gitmeye karar verdim. Nasıl gidilir diye araştırmaya başladım. Önce Çin’den izin alınması gerektiğini, Nepal-Katmandu’dan, Çin’in-Xian veya Chengdu Şehirlerinden uçakla gidilebileceğini öğrendim. Daha sıcak olur düşüncesiyle ağustos ayında gitmeye karar verdim. Çin-Xian şehrinden uçakla Lhasa-Gonggor Havalimanı’na geldik. Havaalanı, Himalayalar’dan doğan büyük bir nehrin yanına kurulmuş. Yukarıdan bakıldığında, sanki piste değil de nehre iniliyormuş gibi hissediliyor. Hava alanı 4 binli metrelere kurulmuş, dünyanın en yüksekteki havaalanlarından biri. Oksijen azlığı nedeniyle bazılarımızda baş dönmesi, baş ağrısı, mide bulantısı, halsizlik oldu. Damar ve tansiyon problemi olanlar için biraz zor bir rota.
Havaalanına  inince bizi yerel rehberimiz karşıladı ve boyunlarımıza beyaz dua şalları taktı. Bunların ne anlama geldiğini Lhasa varınca  anladım.

Eskiden havaalanı ile Lhasa’nın arası 2 saat sürüyormuş,yol  çok bozuk ve virajlıymış. 2005 te nehirler üstüne kurulan  köprüler  ve dağlara açılan tünellerle bu mesafe 1 saate inmiş.Bu yükseklikte ağaçlar ve bitki yok,sadece çıplak dallar var.Yollarda gördüğümüz köylerde evler,taştan yapılmış, çok renkli ve çok pencereli. Çatılarında Tibet ve Buda bayrakları birlikte asılı.




Tibet,dünyanın çatısı ve manastırlar ülkesi. Lhasa, Dalay Lamaların kutsal kenti. Tibet,Orta Asya’da yaşayan Tibet’lilerin anavatanı.1950 yılına kadar bağımsız bir ülke iken, Çin’in istila etmesiyle,bugün,Çin’e bağlı bir özerk  bölge.14 cü Dalay Lamanın  sürgüne gitmesiyle,Çin’in atadığı Pançan Lamalar  ruhani liderlik yapıyor.
Lhasa,Tibet dilinde,Tanrıların Ülkesi anlamında.300 günden fazla güneşli olduğu için,  Güneş Işığının Şehri diyede anılır.3650 metre yüksekte kurulu olan bu başkent,dünyanın en yüksekteki 2.ci başkenti.



Lhasa’ya girdiğimizde, sarılı beyazlı dua bayraklarıyla karşılaştık.Caddelerde,sokaklarda  insanlar  çok görünmüyor.Otele geldiğimizde,yükseklik sendromunu daha rahat atlatmak için,bol sıcak su,yeşil çay içip,yavaş hareket ederek dinlenmeye çekiliyoruz.
Kral Songten Gampo,7 ci yy da Yarlung vadisinde Tibet imparatorluğunu kurduğunda Lhasa’yı başkent yapar.Şehirde muhakkak görülmesi gereken, Tibet sanat ve mimarisinin 3 özgün eseri var.Potala Sarayı,Jokhang  Manastırı,Norbulingka Bahçesi.



POTALA  Sarayı,3700 metrede,kırmızı dağın üstüne,
Kral Songten Gampo tarafından7 ci yy da yaptırılmış.
Karşıdan bakıldığında,kırmızı beyaz rengiyle,dağın devamı gibi duruyor. 130 bin metre kare alana kurulan kırmızı ve beyaz diye 2 bloktan oluşan bu saray,13 katlı,117 m yüksekliğe,350 m genişliğe,1000 odaya sahip. Kırmızı sarayda, stupalar,tapınaklar binlerce Buda heykeli ile el yazması kitapların sergilendiği kütüphane var.7. Dalay Lama'nın mezarı da burada. Beyaz saray,idari merkez ve Dalay Lamaların kışlık sarayı olarak kullanılmış.Beyaz saraya dolanbaçlı bir yoldan çıkılıyor. Duvarları,bezlere işlenmiş dini ve mitolojik temaların işlendiği resimlerle dolu.Orta bölgedeki alan,tören alanı diye kullanılmış ve Dalay Lamalar,halka buradan seslenirlermiş.



Saray randevu alınarak geziliyor,ana giriş kapısında,gezmek için günlerce bekleyenler var,bu nedenle uzun bir kuyruk olmuş. Sarayın ve manastırların içinde fotoğraf çekmeye izin vermiyorlar. İçeride bir rota üzerinde geziliyor, her yerde askerler var, eşyalara dokunmak yasak, askerler dürterek uyarıyor hemen. Tibet’liler, Sarayı  dini amaçlı ziyaret ediyor, Dalay Lamaların mucizelerinden faydalanmak için, hastalar, çocuklar, yaşlılar, yüzlerce basamak merdiveni tırmanıyorlar. Mucezini bekledikleri Dalay Lama'nın odasına gelince, buradaki Buda heykelinin önüne dua örtüsü serip para,su,pirinç koyup yere eğilerek,ellerini başlarının altında birleştirip  dualarını ediyorlar.Tavaf edenlerde öyle çok ki,bu ülkede dinin yoğun yaşandığını  anlıyoruz.Odalarda biriken paralar,orada eğitim alan rahiplere  veriliyormuş. 


Saraydaki koyu kırmızı renk; Gücün  sarı renk; Bilgeliğin  beyaz renk; Şefkatin, arınmışlığın sembolü.Kral Songten Gampo,Çinli ve Nepalli 2 prensesle evlenmiş.Bu eşler,Budizm öğretisini ve Buda heykellerini getirmişler.Çinli eşe Beyaz Tara,Nepalli eşe Yeşil Tara deniyor.Tara;Kurtarıcı tanrıça anlamında. Tibet’liler, sabah erken saate öten Budist Borazanlarının sesiyle sokaklara çıkıyor. Ellerinde dua çarkları,boyunlarındaki torbalarda pirinç,su,yak yağı taşıyarak,dualar okuyarak manastırlara gidiyorlar.Dua çarkları,bir sapa bağlı olarak dönen,üzeri kabartmalarla süslü,içi boş bir silindir.Bunlara Mani Çorkor deniyor. JOKHANG manastırı,7 ci yy da yapılmış, Budizmin bütün sembollerini görebileceğiniz çok önemli bir yapı. Manastırın içinde,küçük küçük  tapınaklar var. Manastırın ana girişinde,aydınlanmanın sembolü olan Buda heykeli duruyor.Bu heykel, Buda hayatta iken yapılan heykellerden biriymiş ve kralın Çinli eşi tarafından getirilmiş( rivayete göre)Tapınağın içi öyle kalabalık ki, Buda heykelinin fotoğrafını çekmek mümkün olmadı. Bu Çinli eşin mezarı,manastırın karşısında, Barkhor Meydanında.Küçük tapınak odalarında yak yağından mumlar yanıyor  ve içerisi çok pis kokuyor.Bazı yabancı ziyaretçiler maske takıp veya mendille burunlarını kapayarak geziyor.Tapınakların içindeki Buda heykellerinin üstünde,mercan, turkuaz, yeşim gibi yarı değerli taşlar ve inciler, önlerinde ise sarı-beyaz dua örtüleri var.Bu örtüler arınmanın sembolü.Tibetliler,sabah 5-6 gibi yarı karanlıkta,manastırın dışında sıraya giriyor.Turistler bu sıraya  girmeden yan kapıdan alınıyor.Tapınağa soldan girilip sağdan çıkılıyor.Budistler tapınakların etrafında  saat yönünde dönüyorlar.Jokhang Manastırı, zengin süsleme sanatı,çarpıcı görüntüsüyle Tibet mimarisinin en özgün eserlerinden biri. En üst katından Potala sarayının görüntüsü çok güzel. Bu manastır,bir hac manastırı ve hac yolunun  başladığı noktada.



Tibet sanatı,mitolojik tanrı figürleri,Buda resimleriyle çok renkli.Thangka denilen resimler,pamuk veya keten bezler üstüne yapılıyor.Dini ve mitolojik figürlü bu resimler,manastırları,içindeki tapınakları ve sarayları süslüyor.Mandala ise kumdan yapılan resimlere verilen ad.Bronz buda heykelleri,iki ejderha ile birlikte Budist  tekerlerin olduğu motifler  her  tapınağın tepesinde görülüyor. 


BARKHOR  meydanı ve caddesi her zaman yabancılarla ve Tibetlilerle dolu,cıvıl cıvıl bir alan.Burası kutsal kentin kalbidir.Jokhang manastırının çevresindeki sokaklardan oluşan bu cadde  sanki bir açık hava müzesi gibi.Evler,sarı-kırmızı  renkle çevrelenmiş pencereleriyle çok güzel görünüyor.Her yere dileklerin yazıldığı kumaş bayraklar asılmış.Meydandaki 2  dua direği çok uzun ve çok renkli.Meydana kurulan  açık hava pazarında,dua örtüleri,yerel el sanatları vs ve takma diş satılıyor.Manastırın meydana bakan yüzünde, Budistler, seccadeli, seccadesiz,ellerini havaya kaldırıp sonra kendilerini yere atarak secdeye varıyorlar.


2.5 km lik bu caddede hacı olmaya çalışan  Budistler,tahta kolluklar,deri dizlikler takıp, kendilerini yüzüstü yere atarak sürünüyorlar. Barkhor caddesinde, alış veriş  ve yiyecek içecek  dükkanları da var.

NORBULİNGKA  Bahçeleri; Tibetçe Mücevher Bahçesi anlamında. 18.yy da Dalay Lamaların yazlık sarayı olarak kullanılmaya başlamış. Lhasa nehrinin kıyısına yapılmış, değişik çiçek ve ağaçlarla  kaplı bir alan.Her Dalay Lama için ayrı bir ev yapılmış,bu evler  aynı zamanda tapınak olarakta kullanılmış,içleri loş ve yak yağı kokuyor.En önemli ve güzel yapı 14.cü Dalay Lamanın  Sarayı, modern bir ev ,içinde tuvalet ve banyosu var,öğreti salonu  büyük,aydınlık ve çok süslü.Bahçe içinde birde hayvanat bahçesi var ama kapalı olduğu için gezemedik.



DREYPUNG  Manastırı,Lhasa’ya 8 km mesafede Gambo Utse dağının eteklerine yapılmış.Tibet’in ve dünyanın en büyük tapınağı.Burada rahipler yaşıyor,ibadet ediyor ve dini eğitim alıyorlar.Geçmişte 10 bin rahip yaşarken günümüzde  bu sayı çok azalmış.İlk 5 Dalay Lama burada yaşamış ve öğretilerini buradan yaymışlar,mezarlarıda burada.Bu manastır aynı zamanda bir üniversite.800-900 metrelik yokuş bir yolla çıkılıyor buraya.Yol boyunca,dağdaki kayalara yapılmış buda resimleri, duvarlarda dua çarkları görülüyor. Budistler bu çarkları Om Mani Padme Hum  diyerek döndürüp,dua ediyorlar.Buradaki tapınaklarda değişik Buda heykelleri var.Örneğin,kızgın Buda,Budanın koruyucu Budası gibi…1000 adet küçükten büyüğe Buda heykelleri  odalardan birinin duvarına sıralanmış. Eski Tibet paralarıda bu manastırda sergileniyor.Manastırın tören salonunda,yüzlerce rahibin dev borazanları üfleyif davulları çalarak dua edişlerini  izlemek çok etkileyici ve ürpertici.Bu ritüeli görmek   için bile Lhasa’ya gidilir. Fotograf çekmek yine yasak.Tören salonunun önündeki avludan,Lhasa’nın  ve ilerdeki Lhasa nehrinin görüntüsü çok güzel.Dağların tepelerindeki bulutları elini uzatsan tutacakmışsın gibi.



Manastırdan inerken,yolun başında oturmuş dilenciler,ilahiler söyleyen çocuklar ve turistik eşya satan satıcılarla karşılaşıyoruz.Çocuklara elimizdeki bozuk paraları bırakıyoruz, rehberimizin dediğine göre yardım yaptığımız için, kutsal insanlar oluyoruz.


Lhasa’ya gidipte SERA manastırını görmemek olmaz.Geçmişte çevresinde yaban güllerinin çokluğu nedeniyle Yaban Gülü manastırıda denilmiş. Tibet’in önemli üniversite manastırlarından biri. İçindeki okullarda dini eğitim yapılıyor. Çinin işgali sırasında, buradaki rahipler direnince, manastırın bir bölümü yakılmış, rahipler öldürülmüş, kalan rahiplerin bir çoğu, sürgündeki Dalay Lamanın  yanına kaçmış. Manastırda bugün 3 bin kadar rahip yaşıyor. Bu manastır,öğrenci rahiplerin yaptığı dini münazaraları  ve tartışmaları nedeniyle  önem kazanmış. Buna Sınama Töreni deniyor. Her gün öğleden sonra, öğrenci rahipler manastırın bahçesinde yere oturarak tartışıyorlar. Çember halinde oturan öğrencilerden biri ayakta duruyor. Elini şaklatarak, oturanlardan birine soru bir soru soruyor ve O öğrenci, soruya istenen cevabı veremezse ayakta duran onu onu kızdırmaya çalışıyor.Soru sonra bir başka öğrenciye soruluyor. Soruya istenen cevap alınıncaya kadar bu devam ediyor,cevabı bilen ayağa kalkıyor,soru sormaya  bu kez o devam ediyor.Burada sabır ve bilgi sorgulanıyor. Bu tartışma 3-4 saat kadar sürebiliyor.


Manastırın bahçesinde yerlilerle birlikte izledik ve dillerini bilsem  öğrencilerin aralarına karışıp onlarla tartışmak istedim.Çok keyifli bir görüntü.Kadınlar, Bangdan denilen, çok renkli kumaşlardan yapılmış önlük takıyorlar.Giydikleri yelekleri,aynı zamanda çanta olarakta kullanıyorlar.Saç takıları, küpeler, kolyeler, kollarındaki bilezikler çok çok güzel ve albenili. Bu takılar, altın ve gümüşten yapılıyor. Mercan, turkuaz ve yeşim gibi yarı değerli taşlarla bezeniyor. Tibet’e gidipte ,himalayalara tırmanan  dağcıların şans taşı olan ZE taşını almadan olmaz. Kahverengi hareli olan bu taştan değişik  takılar yapılıyor. 




Tibet'te 1300 yıllık Zhuo( bel davulu dansı)  geleneksel dansı, büyük törenlerin açılışında ve kapanışında yapılıyor. Lhasa Kahramanlar meydanında  yapılıyor bu dans.
Lhasa’da  bana garip gelen şey tuvaletler oldu.Kapı yerine bezden bir örtü örtülüyor.İçeride 7-8 kişi bir arada ihtiyacını görüyor.Dikdörtgen yarıklar yanyana sıralanmış ve aralarında paravan yok,su yok, her şey ortada, ilginç ama kokuda yok. Potala Sarayındakiler , labirent  gibi odalara konmuş,sarayın altındaki boşluklar  kanalizasyon gibi kullanılmış. Yollarda bisiklet taksiler çok ve ucuz. Tabii Tibetçe biliyorsanız bunları kullanabilirsiniz. İngilizce bilen çok az. Eski şehrin her yerine yürüyerek ulaşmak mümkün. Caddeler çok geniş ve boş denecek kadar  az araç var.


Otellerde ısınmayı sağlamak için, sürekli termosta sıcak su ve yeşil çay veriyorlar. Lhasa’da kaldığım 4 gün içinde yerel yemeklerini hiç yiyemedim, yerel lokantalarından içeri bile giremedim. Yak yağı kullandıkları için çok kokuyordu. Kokuya hassasiyeti olanlar için biraz rahatsız edici. Kaldığımız otel  Tibet motifleri taşıyan,  çok temiz, mutfağı  damak tadımıza uygun, eski kentin içinde  otantik bir  yerdi. Çinden alınan vize , soğuk, yiyecek, dil sorunları, yükseklik sendromu gibi faktörlere rağmen, gidin TİBETİ görün.
Artık ayrılma zamanı geldi. Çin’in Chengdu şehrine uçmak üzere havaalanına doğru yola çıktık. Bugün hava kapalı. Yağmurlar uğurluyor bizi.

Arkamda, sarının bütün tonları, karla kaplı Himalaya dorukları, renkli dev uçurtmalar ve Tibet platosu kaldı. Hoşça kal Tibet, hoşça kal Budizmin merkezi, kutsal şehri Lhasa.
Yazı ve Fotoğraflar: Fzt. Sıdıka SONGÜR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder