20 Şubat 2018 Salı

PERU, NAZCA ÇİZGİLERİ

Bizim yaşımızda olan birçok kişi 1968 yılınca yayınlanan ve bir anda dünyada popüler olup milyonlar satan Tanrıların Arabaları adlı kitabı ve yazarı Erich Anton Paul von Daniken’ı hatırlar. İsviçreli Daniken, bu kitabında dünya dışı varlıkların ya da eski astronotların dünyayı ziyaret etmesi ve ilkel insan kültürünü etkilemesini örnekleri ile anlatmadır. Büyük bir heyecan yaratan kitap, Türkiye’de de basılmış ve diğer ülkelerde de olduğu üzere en çok satan kitaplar listesine girmiştir. O zamanlar ben de hemen bu kitabı almış ve bir solukta okumuştum. Okumayan ya da bu kitaptan haberi olmayan da kalmamıştı. Kitapta anlatılanlara inananlar ve inanmayanlar vardı. Ama benim gibi aklı karışanlar çoğunlukta idi. O zamanlar gençtik ve dünyayı da gezmeye başlamamıştık. Gördüklerimiz ve bildiklerimiz, yaşadığımız dar alanla sınırlı idi. Zamanla kitap popülaritesini yitirdi ve hafızalarımızdan silindi. Ancak gezmeye başlayınca gördüklerimiz bize bu kitabı ve Daniken’in yazdıklarını hatırlattı. Sonunda bu kitapta anlatılanların, insanoğlunun zekasını, aklını ve yaratıcı gücünü hafife alarak onunla alay edercesine, onun yarattığı yapıtları dünyadan başka yaratıkların dünyaya gelerek yaptığını söylemenin insanı küçümsemekten başka bir şey olmadığını anladım. Daniken’in hırsızlık ve dolandırıcılıktan hapis yattığını burada belirtmeden geçemeyeceğim. Ancak dünyayı bu kadar etkilemesi ve hala ona inananların çok sayıda olması, insan doğasının karakteristik örneklerinden birisi olsa gerek. 
Şimdi bu Daniken de nereden çıktı, bu yazı dizisi Peru’yu anlatacaktı diye sorabilirsiniz. Bu yazımda anlatacağım Nazca çizgileri de, Daniken’in kitabında uzaylıların yaptığını iddia ettiği ve geniş bir yer verdiği insanoğlunun yapıtlarından birisi. Nazca çizgilerini gördüğümde aklıma hemen Daniken aklıma geldi ve ondan da yazımda bahsetmeden edemedim.

Daniken için bu kadar yeter. Biz, çizgilere dönelim. Ancak açık havada uçaktan net bir şekilde görülen bu çizgilere gidebilmek heyecanı içerisinde akşam üstüne doğru Paracas’daki küçük bir hava alanına ulaştık. Hava alanında bizi çizgiler üzerinde uçuracak uçağımızı beklerken, bekleme salonunda uçak biletlerimizi dağıtan görevli, beraberinde Nazca çizgilerinin haritasını ve kısa bilgilerini içeren bir broşür de veriyor. Çok da iyi oluyor. Neleri, nerede göreceğimiz, çizgilerin kaç tane olduğu konusunda ve bunlar hakkında bazı bilgileri de kısaca öğrenmiş oluyoruz.

Sonunda uçağımıza biniyoruz. Uçak iki taraflı tek kişilik koltuklardan oluşuyor. On kişilik bir uçak. Bizden başka turistler de var. Uçak, havalandıktan sonra Nazca çizgilerinin bulunduğu Nazca çölündeki yerin üzerine yarım saatten fazla süren bir uçuştan sonra ulaşıyor. Pilot, çizgilere gelmeden evvel her çizgiyi tek tek göstereceğini, çizgiye geldiğimizde sağda mı solda mı olduğunu ikaz edeceğini ve her iki tarafında görebilmesi için çizgilere değişik yükseklik ve açılardan yaklaşacağını ve daha iyi görebilmemiz için uçağı sağa ya da sola biraz yatıracağını söylüyor. Uçaktan fotoğraf çekme imkanı var. Çok da alçaktan uçulduğundan çizgiler görülebiliyorlar. Birinciyi kaçırırsanız diğerinde yakalarsınız. Panik yok. Ancak uçak bir sağa bir de sola devamlı hareketler yaptığından uçağın sizi tutma ihtimali de yüksek. Eğer bunu göze alamazsanız çizgileri unutun.
 

Peki bu çizgiler nedir? Niçin, kimler tarafından, ne zaman yapılmıştır? Geziye biraz ara verip çok kısa da olsa bundan söz edelim. 16.yy.da İnka İmparatorluğu’nun yıkılması ile birlikte gezginlerin çöle çizilmiş şekillerden söz etmeleri ile insanlık, Nazca çizgileri ile ilgili kısıtlı da olsa bir bilgiye sahip oldu. Ancak bu bilgiler rivayetten öteye gidemedi. 


Asırlarca konuşulan Nazca Çizgileri ile ilgili ilk adım, 1939 yılında bölgenin üzerinde gözlem uçuşu yapan Amerikalı arkeolog Paul Kosok’un, bu şekillerin gökyüzünden ilk fotoğraflarını çekmesi ile başlamıştır. Resimlerin yayınlanması ile de birçok görüş ortaya atıldı. İlk önceleri Amerika’nın keşfinden önce Latin Amerika’da düzenlenen ilk olimpiyatların atletizm pistleri olduğu iddia edildi. Bir görüşe göre çizgiler, kutsal yolları; trapezler ise, tören alanlarını işaret ediyorlardı. Bir diğeri, su ve bereket için yapılan törenlerdeki dansları belirtmek için şamanlar tarafından yapılmışlardı. Astroloji uzmanları da fok, kuş ve maymun gibi hayvan şekillerinin dev bir yıldız falı olduğunu iddiasında bulundular. Bir başka görüşe göre insanlar, uyuşturucu içtikten sonra uyuşturucunun etkisiyle gördükleri halüsinasyonları çöle çizmişlerdi. Daha neler neler.




Tüm bu bilimsel olmayan iddiaların ötesinde Nazca ile ilgili ilk bilimsel açıklama, Alman matematikçi Maria Reiche'den (1903-1998) tarafından yapıldı. Bu bilim insanı, çalışmalarını ve tüm hayatını bu çizgilere adamak için 1946 yılında Nazca yakınlarındaki San Pablo kasabasına yerleşti ve ölene dek orada yaşadı. Hemen tüm bilimsel kariyerini geogliflere adamıştı. Yine onun sayesinde, Nazca'nın dev şekilleri, UNESCO tarafından "Dünya Mirası" kategorisinde koruma altına alındı. Maria Reiche, öncelikle bu çizgilerin nasıl çizildiği sorusuna bir açıklık getirdi. Ona göre çizgiler, kumun daha koyu olan üst tabakası kazınarak ve böylece alttaki daha açık bir tabaka ortaya çıkarılarak yapılmıştı. Yapılma nedenleri de, güneş, ay ve bazı yıldızların pozisyonunu yansıtarak insanlara ne zaman ekinlerini ekmeleri, ne zaman tarlalarını sulamaları ve ne zaman ekini toplamaları gerektiğini hatırlatıyordu. Yani sözün kısası aydınlatıcı bilgilere hala ulaşılamadığından çizgiler, gizemini koruyorlardı.
Eğer, çizgilerin yaklaşık 12 km. kuzeybatısında ortaya çıkarılan Cahuachi kazıları olmasaydı, Nazca'nın sırrı da bu noktada tıkanıp kalmıştı. Bu bölgedeki 24 km2 genişliğinde dev bir nekropolde gerçekleştirilen kazılarda çok sayıda eşya gün ışığına çıkarıldı. Nazca  çizgilerine benzer şekillerin bulunduğu seramik vazolar ve asıl önemlisi bir mezarda ortaya çıkarılan ölü töreni mantosu arkeologların dikkatini çekti. Bu eşyalar, karbon 14 testi ile, M.Ö. 5.yy.dan M.S. 6.yy.a kadar tarihlendirilebiliyordu. Bu durumda burada 1000 yıl boyunca varlığını sürdüren bir uygarlıktan söz edilebilirdi. Günümüzde ise bunlar, Nazcalılar diye anılıyor. Bu 2000 yıllık mantonun kenarlarına küçük bebek şekilleri işlenmişti. Bu bebeklerin bir kısmı müzik aletleri çalıyor, diğerleri de ellerini havaya açmış bir şekilde dans ediyorlardı. Her bebeğin yaptığı hareketi bir başkası izliyordu. Bebeklerin davranışları bir ölü gömme ritüelini çağrıştırıyordu. İşte bu noktadan hareket eden İtalyan arkeolog, Nazca geogliflerinin dinsel bir ritüeli simgelediği tezini geliştirdi.
Kazılarda ortaya çıkan bir başka ilginç nokta ise, bulunan tüm eşyalarda ortak paydanın su olmasıydı. Kurak, hatta çöl denecek bir iklimde varlıklarını sürdüren Nazcalılar için su çok önemliydi. O nedenle, sarmal biçimde kuyular oluşturarak gelişmiş bir su iletişim şebekesi oluşturmuşlardı. Şebekeden, bazı civar köyler ve kasabalar bugün bile yararlanıyorlar. Bu noktadan hareket eden arkeolog Guiseppe Orefici, Nazcalılar'ın bütün dinsel ritüellerinin su ve bereket kavramları çevresinde geliştiği sonucuna ulaştı.



Sonunda bu bulguları çizgiler ile ilişkilendirerek, geoglifleri üç farklı kategoriye ayırdı: Birincisi; sarmal şekiller, İkincisi; hayvan figürleri ve üçüncüsü; dev düz çizgi ve oklar. İlk olarak, Nazcalılar'ın, M.Ö. 500 yıllarında sarmal şekilli geoglifleri, ardından daha büyük çizgileri kuş, örümcek, fok, maymun gibi hayvan şekillerini ve sonunda da küçük şekilleri oluşturdukları düşünülüyor. İtalyan arkeoloğa göre, bu hayvanlar Nazcalılar'ın tanrılarını simgeliyor; tümünün su ile yakından ilişkili olduğu sonucuna varılıyor.

Ancak daha sonra vazolardaki şekillerin çizgiler ile bir ilgisinin olmamasının anlaşılması ve yapılan karbon testlerinin kaya ve tahta için olumlu sonuçlar verirken, toprak konusunda kuşkular yaratması, arkeolog Guiseppe Orefici’nin tezi hakkında kuşkuları arttırıyor ve bu nedenle de çizgiler hala gizemini koruyor.
Şimdi şekillere dönelim. Pilotun, bizi en güzel zaman olan güneşin nerede ise batmaya yakın anında çöl üzerine getirmesi son derece güzel. Güneşin kızıllığının çöle yansımasının ortaya çıkardığı manzara göz alıcı. Bir uçakta çöl üzerinde uçarken güneşin batışını doya doya seyretmek inanılmaz. Bu bize çizgileri çok net görmemizi de sağlıyor. Çünkü güneşin yatay gelen ışıkları gölgeleri de oluşturduğundan çizgiler çok net görülebiliyor. 
Pilot söylediği gibi her şekil üzerinden 104 m., 256 m. ve 408 m. yükseklikten üç defa uçarak geçtiğinden, çizgileri net görmek ve fotoğraflamak imkanımız da oluyor. Zaten bunları görmemek imkansız. Çok büyükler ve rahatlıkla fark ediliyorlar. Pilot, her şekil üzerinden geçerken şekil hangi tarafta ise o tarafa yan yatarak bizim şekli daha iyi görmemizi sağlıyor. Pilotun bu ustalığı da görülmeye değer. Ancak kalp ve mide rahatsızlıkları olanlar için ciddi bir sıkıntı olabilir.
Çizgilerde balina, maymun, astronot, köpek, eller, ağaç, örümcek, sinekkuşu, pelikan, kondor, kertenkele, balıkçıl, kolibri kuşu ve ok şekilleri mevcut. Sonunda çizgiler üzerinde uçuşumuzu tamamlayarak kaptan uçağın rotasını hava alanına dönmek üzere batıya çeviriyor. Güneşin batışını ve çöl üzerinde kızıl ışıkların değişen tonlarını seyrederek Nazdac Çizgileri’ni tüm gizemi ile arkamızda bırakıp dönüşe geçiyoruz. 
Uzun zamandan beri bildiğimiz, ancak unutulmaya başlamış dünyanın en gizemli yerlerinden birisini daha görmek ne güzel. Peru’da gezimizin daha başındayız ve programımızda görülecek ve gezilecek çok yer var. Ben de sizlere yapabildiğim kadar bunları aktarmaya çalışacağım. 
Saygılarımla.
Yazı ve fotoğraflar: Olay Salcan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder