12 Şubat 2018 Pazartesi

PERU, BALLESTAS ADALARI

Bu yazımdan başlayarak İnkaların yaşadığı ülke olan Peru ve Bolivya’da gezip gördüklerimi anlatmaya çalışacağım. THY ile Brezilya’nın önemli şehirlerinden birisi olan Sao Paulo’ya hareket ediyoruz. Uzun bir yolculuk olacak. Direkt Lima’ya THY uçuşu olmadığından Peru’ya gidebilmek için Sao Paulo’yu kullanmak zorundayız.
Sao Paulo’da bir gece kalmak güzel oluyor. Hava alanına yakın bir otelde geceyi geçirdikten ve uykumuzu aldıktan sonra sabahın erken saatlerinde tekrar hava alanına geliyoruz. Başlangıçta uzun ve zor bir yolculuk olacağının bilinci içerisindeydik. Ne zorluklar gördük. Kimin umurunda? Sao Paulo’yu göremedik, ama önemli değil. Dönüşte gezmek için zamanımız olacak. 
Hava alanında tekrar gümrük ve pasaport kontrolü sonunda Lima, Peru uçağına biniyoruz. Uçak tekerlerini pistten kesip havalanınca gezimiz de başlıyor. İşin garip tarafı Lima’da kalmayacağız. Oradan aracımızla kara yolu ile Paracas’a gideceğiz. Programımıza göre Peru’da göreceğimiz son yer Lima. Biraz tuhaf görünüyor, ama programı tamamladığımızda doğru olanı yaptığımız kanaatine varıyoruz.
SONUNDA PERU
Lima hava alanında bizi bekleyen aracımıza binip Paracas’a doğru yol almaya başlıyoruz. Okyanusu takiben Peru’nun kuzeyinden başlayıp Şili’nin güneyine kadar uzanan bu yolun adı Panamerikan Sur. Şehrin dışına çıktığımızda gecekondular ve çöl başlıyor. Yolumuz dört saat kadar sürecek. Sağ tarafımızda uzanan lacivert okyanus ve sol tarafımızda sarı bir çöl. Okyanusa bitişik kilometrelerce uzanan bu çöl insana tuhaf geliyor. Böyle bir yerde kilometrelerce uzanan çölü görmek ve onun içerisinde saatlerce gitmek tam bir sürpriz. Bunu hiç yadırgamıyoruz. Çünkü insan gezdikçe bunlara alışıyor. Bu çarpıcı görüntüler de, gezmenin en güzel tarafların birisi. Yol boyu uzanan çölün içerisindeki gecekondu yerleşim yerleri, şehirleşmenin çarpık örnekleri.
PARACAS
Paracas, küçük bir tatil kasabası. Plajları ile dikkati çekiyor. Ancak bu küçük kasaba, bir tatil yöresi olmasından daha çok Ballestas Adaları ve Nasca Çizgilerine sahip olmak ile ün kazanmış. Paracas’daki otelimize gelip odalara yerleştiğimizde yorgunluğumuzu ve acıktığımızı da hissetmeye başlıyoruz. Yemekten sonra da günün kısa bir değerlendirmesini yapıp dinlenmek ve yarına hazır olmak için odalarımıza çekiliyoruz. Yarın sabah erken saatlerde kalkıp Ballestas Adalarına gideceğiz. Kahvaltıyı çok erken saatlerde yapmak durumundayız. Rehberimiz güneş doğmadan Balletas Adalarını gezmemiz gerektiği konusunu önemle vurgulayarak geç kalınması halinde gezinin hiç de hoş olmayacağını da ilave ediyor.
BALLESTAS ADALARI





Ballestas Adaları, irili ufaklı bir ada grubu. Gerçi bu adalara ada demek de pek doğru değil. Bazıları büyük bir kaya kütlesi. Buraya turistler için hazırlanmış özel teknelerle gidiliyor. Tekneler oldukça süratli ve üzeri açık olduğundan dalgalar nedeni ile ıslanma ihtimaliniz çok yüksek. Bu nedenle üstünüze sizi rüzgardan koruyacak bir ceket ve onun üzerine de kapüşonlu bir yağmurluk giymeyi ve fotoğraf makinenizi dalgaların ıslatmasına engel olacak tedbirleri almayı ihmal etmeyin.

Paracas’tan adalar, yaklaşık 45 dakika kadar sürüyor. Adalara ulaşmadan önce gördüğümüz en önemli yapıt, dağın yamacına çizilmiş, yalnızca denizden görülebilen devasa şamdan jeoglifi (El Candelabro). Bu şamdan 165 metre boyu ve 70 metre genişliği ile devasa bir görünüme sahip. Atacama Çölü’ndeki Pasifik Okyanusu’na bakan tek jeoglif, bu şamdan. Bunun Sümer ve Hitit tanrıları ile ilişkili olduğu konusunu bilim adamlarına bırakarak, biz konumuza dönelim. Özellikle bu konu ile ilgilenenler için gerçekten son derece özel bir yapıt. Gerçek olan, hala esrarını koruyor olması.
Şamdana doğru yaklaştıkça büyüklüğü daha da anlaşılabiliyor ve insanı hayrete düşürüyor. Teknenin kaptanı bizi kıyıya ve şamdanı en iyi görebileceğimiz mesafeye kadar yaklaşıyor. Buradan sonra da hızla adalara doğru ilerliyoruz. Tepemizde gördüğümüz kuşların sayısı adalara yaklaştıkça artmaya başlıyor.
Sonunda adalara geldik, ama gelene kadar da oldukça dalga yedik. Ancak tedbirliyiz. Keyfimizi bozan bir şey yok. Burada 10 adet ada var. Adalara ayak basmak yasak. Zaten sarp ve kaygan olduklarından buna imkan da yok. Dalgalar tekneyi oldukça güçlü sallıyor. Bazen ayakta durmanın dahi zorlaştığı durumlarda fotoğraf çekmek de zorlaşıyor. Ama manzara o kadar güzel ki, tepemizde uçan on binlerce kuşu mu yoksa adalarda keyif çatan hayvanları mı çekelim. Şaşkınlık içerisindeyiz. 
Ancak adaların üzerinde tembel tembel yatan Humbolt penguenleri, pelikanlar, deniz kuşları ve deniz ayısı görüntüsü daha da ilgimizi çekiyor. Bir deniz ayısı dişisinin yavrusuna yüzmeyi öğretme çabalarını keyifle seyrediyoruz. Yavru denizden kaygan kayalara çıkmak için büyük gayret gösterirken, annesinin onu incitmeden tekrar denize doğru itmesi muhteşem bir manzara. Yüzlerce deniz ayısı, gelip geçen teknelerin varlığını umursamazcasına sabah serinliğinin keyfini yaşarlarken, gecenin mahmurluğunu hala üzerlerinden atamamış görünüyorlar. Etrafında kendisini çevreleyen eşleriyle bizlere gösteriş yapma çabası içerisinde olan erkeklerin fiyakalı pozları ve bunu yaparken de yan gözle bizlere bakmaları, çok ilgi çekici.


Kaptanımız, son derece tecrübeli ve becerikli; yükselen dalgalara rağmen kayalara kadar yaklaşarak bu canlıları daha iyi görmemizi bizi tehlikeye sokmadan yapabiliyor. Humbolt penguenleri haricinde 60 çeşit kuş bu adalarda yaşıyor. Yedi senede bir toplanan Guano kuşunun dışkısı, ekonomik bir değer. Bazı adalardaki kulübeler, bu dışkıları toplayan işçilerin barındıkları yerler. 
Bu kadar sıcak bir bölgede soğuk bölgelerde yaşayan penguen ve deniz ayısı gibi canlıların yaşaması, gördüklerimize ve bildiklerimize ters geliyor. Bunun nedenini sizlere bilgiçlik taslamadan anlatmaya çalışacağım. Bildiğim kadarı ile bunun nedeni kısaca, kıtaların batısında yer alan soğuk okyanus akıntıları. Su sıcaklıkları 15o olasına rağmen bulundukları enlemlerde soğuk akıntı olarak hissediliyorlar. Bu nedenle sıcaklığı düşürüyorlar ve havanın bunaltıcı etkisini azaltıyorlar. Biz adaları gezerken bunu çok rahat hissettik ve hava sıcak olmasına rağmen daha önce tembih edildiğimiz için sıkı giyindik. Humbolt soğuk su akıntısının da yaptığı bu. 
Buraya deniz ayılarının ve penguenlerin gelmesinin nedeni, serinleyen havanın yarattığı ortam. Bu ortamı da Peru’da Humbolt akıntısı sağlıyor. Su akıntılarının besin ve oksijen taşımaları nedeni ile planktonlar, beslenme potansiyelini ve dolayısı ile balık çeşitliliğini arttırıyorlar. Hem tür, hem miktar ve hem de lezzet açısından burası, onlar için bir cennet. Burayı mekan tutmuşlar, hiçbir yere ayrılmaya niyetli değiller. Öyle ya ekmek elden su gölden. Biz de onları bu şekilde bir arada görmekten keyif aldık. Humbolt soğuk su akıntıları, aynı zamanda Paracas’a gelirken kıyı şeridinde gördüğümüz Atacama çölünün oluşmasında da önemli rol oynuyorlar.
Ballestas Adaları’nı gördükten sonra Darwin’in meşhur Galapagos Adaları’na olan merakım daha da arttı. Gezi programıma burayı da ekledim.
Yeni bir yazımda buluşmak üzere hoşça kalın.


Yazı ve fotoğraflar: Olay Salcan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder