Ben İtalya’nın büyük
bir bölümünü gördüm Sicilya’yı görmesem de olur demeyin. Eğer böyle bir düşünce
içerisinde iseniz hemen aklınızdan silin ve rotanızı Sicilya’ya doğru çevirin.
Sicilya’yı görmemek gezmeyi sevenler için büyük bir kayıp olur. Şunu açık ve
net söylüyorum ki İtalya başka Sicilya başka bir dünya.Sicilya’nın İtalya
ile müşterek tarafları var ve ona şüphe yok. Ancak Sicilya’nın kendine özgü
tarihi, kültürü, doğası, dili ve kişiliği var. Eğer bir gün Sicilya’ya yolunuz
düşerse ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Sicilya uzun bir
tarihi geçmişe sahiptir. Akdeniz’in ortasında olması nedeni ile son derece
stratejik bir konuma sahip
olan bu ada, farklı tarihlerde farklı devletler tarafından istilaya uğramıştır.
Sicilya’ya ilk yerleşenler, Sicani Uygarlığı olmuştur. Daha sonra sırası ile
Fenikeliler, Kartacalılar ve Grekler adayı kolonize etmeye başlamışlardır. M.Ö
243 yılında Sicilya’nın tümü Roma İmparatorluğu’nun eline geçmiş, ada altı
yüzyıl boyunca bir Roma eyaleti olarak kalmıştır. Sonra Bizans İmparatorluğu.
Sahneye Araplar çıkmış, ama Normanların istilası ile Arapların egemenliği de
bir müddet sonra sona ermiştir. Bir asır sonra Norman Hauteville Hanedanı
ortadan kalkmış, onun yerine egemenliği, Güney Alman Hohenstaufen Hanedanlığı
almıştır. Daha sonra da Fransızlar da eksik kalmayalım diye adayı işgal
etmişlerdir.Daha bitmedi.
İstilalara devam ediyoruz. Ada; 1479 yılından sonra İspanyol kralların eline
geçmiş, bu dönemde devletlerin sırasıyla işgalleri yetmemiş gibi sürekli Kuzey
Afrikalı korsanların akınlarına uğramış, 1713 yılında Savoy Krallığı’na
geçmiştir. Savoy’lar 1713-1720 yılları arasında adayı yönetmiş, burayı Sardunya
Adası karşılığında, Habsburg Hanedanlığı’na bırakmışlardır. Habsburg’lar, adayı
Burbon yönetimindeki Napoli Krallığı ile 1743 yılında birleştirmişlerdir.
Asırlardır bu kadar çok istilaya maruz kalan ada halkı artık yeter demiş ve 1820-1849 yılları arasında Sicilyalılar, Burbon yönetiminden ve Napoli Krallığı’ndan bağımsız olmak için isyan etmiş, ancak başarılı olamamışlardır. Ada; 1860 yılında Garibaldi tarafından işgal edilerek İtalyan Birliği’ne katılmış, ancak Sicilyalılar, 1866 yılında, Palermo’da, İtalya’ya karşı isyan ederek buna tepki göstermişlerdir. Bunda da başarısız olan Sicilyalıların imdadına, İkinci Dünya harbinde adaya çıkartma yapan müttefikler yetişmiştir.Sonunda Sicilya, istediğine kavuşmuş ve 1948 yılında bölgesel özerkliği elde etmiştir. Bu gün kendi parlamentosu, yöneticileri ve dili vardır.
Bu kısa tarih bilgisi içerisinde çok sayıda devlet tarafından defalarca istilaya uğramış bir adada; bu devletlerin arkasında bıraktıkları kültürlerin karışımından ortaya çıkan ve gözleri kamaştıran bir kültür zenginliğine sahip Sicilya. Doğa ve insan güzelliklerini de buna kattığınızda ortaya tadına doyum olmaz bir lezzet çıkıyor.Yazının başlığını okuduğunuzda aklınıza hemen bir soru gelmesi kaçınılmaz. Madem bu kadar kültür zenginliği ve görülmeye değer yer var da neden bu yazıda yalnızca Cefalu anlatılıyor? Bunun iki nedeni var. Birincisi Sicilya’da gördüğüm yerlerin tamamını bir yazıya sığdırabilmek imkansız. İkincisi, Sicilya’da Cefalu’nun en keyif aldığım ve coşku hissettim bir yer olması. Her yer çok güzel, ama Cefalu bir başka güzel. En çok onu sevdim.
Küçük bir balıkçı kasabası olan Cefalu’ya yaklaşırken çok uzak olmayan bir tepeden baktığımda son derece güzel korunmuş bir ortaçağ kasabasına geldiğimi anladım. Araçlar kasabaya alınmıyor. İyi ki de alınmıyor. Ben de, araçtan çok uzak olmayan kasaba merkezine doğru denizden biraz yüksek bir yolu takip ederek muhteşem bir manzara eşliğinde yürümeye başladım. İlk gördüğüm evlerin ortaçağdan kalma görüntüleri ve evleri birbirinin üstüne yıkılacakmış gibi duran dar Arnavut kaldırımlı sokakları, bundan sonra göreceklerimizin müjdeli habercileri idiler.Kasabaya ulaşıp kendimi onun sokaklarına attığımda ne oldu ise oldu. Dayanılmaz cazibesine kapıldım ve sokaklarında gezerken bu güzel kasabanın samimi ve cana yakın kollarına kendimi bıraktım. Trafiğe kapalı sokaklarında dolaşırken iki taraflı sıralanmış, eski görünümlü evler arasında mis kokulu çamaşırları koklayarak, rengarenk açmış begonvillerin kokusunu soluyarak, evlerden ya da kafe ve lokantalardan gelen müziğe kulak kabartarak, arada bir pencereden bana bakan ya da çamaşır asan Sicilya güzellerine el sallarken aldığım keyif anlatılmaz, yalnızca yaşanır.
Burası, Akdeniz rüzgarları ve kokusu ile gerçek Akdenizli ve Akdeniz’i yaşayan bir yer. Bu canlılığı her an hissedebiliyor ve heyecanlanıyorsunuz. Bu heyecanı ve hızla çarpan kalbimi biraz dinlendirmek için Norman Katedrali’nin hemen önündeki Doumo Meydanı’ndaki palmiyeli kafelerden birisine oturdum ve bir şeyler içtim. Bunun doğru bir tercih olduğunu daha sonra anladım. Tekrar yürümeye başladığımda tam bir ortaçağ hayatının içerisinde buldum kendimi. Her sokağına girdim. Her sokakta bir aşağı ve bir de yukarı doğru yürüdüm. Böyle yaptığımda sokak her zaman bana daha fazla ve farklı görüntü vererek çok şeyler anlatıyor. Onunla daha fazla beraber olarak daha iyi anlamaya çalışıyorum. Eğer iki defa yürüme imkanım yoksa, mümkün olduğu kadar durup geriye bakıyorum. Özellikle fotoğraf çekenler için farklı görüntüler yakalama şansı artacaktır. Emin olun size şu sokak daha güzel diyemeyeceğim. Hepsi, birbirinden farklı ve hepsi, birbirinden güzel. Kendimi bir filim setinde ve başrolde hissetmeye başladım. Eğer meydanda bir kafede oturup nefeslenmesem ve o hızla bu bölgeye girmiş olsaydım heyecanım ve kalp çırpıntılarım tepe yapardı. Sonrasını bilemem. Dönüş yolunda da aynı meydanda bir kere daha ara vererek yumuşak geçiş yapmaya çalıştım.
Ben fazla makyaj
yapılmamış eski haline çok yakın, oldukça iyi korunan ve yaşayan yerleri
seviyorum. Çünkü onlar daha manalı ve daha çok şey anlatıyorlar. Onları daha
iyi anlıyor ve bölgeyi daha iyi değerlendiriyorum. Gerçekten Cefalu, böyle bir
yer. Sıcak, sımsıcak. Restore edilmiş ya da makyaj yapılmış yerler de güzel
görünümlüler, ama eksik olan bir şeyler var.
Son derece şirin ve insanı büyüleyen bu güzel sahil kasabasından ayrılmak zor. Her zaman ve her yerde görülemeyecek özelliklere sahip. Ancak bu gezinin de sonuna geldim. Sicilya’da gezilecek çok güzel yerler var. Bu gezinin sonunun, diğerinin başlangıcı olduğunun bilinci içerisindeyim. Bu da içime biraz su serperken, vücudumu yeni bir heyecan dalgası sarıyor.
Yazı ve fotoğraflar: Olay Salcan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder