Aracımı şehre gelmeden önce daha aşağıda bir park yerinde bırakmak zorundayım. Taormina’nın merkezine gidebilmek için buradan merkeze düzenli çalışan minibüslerden birisine biniyorum. Yukarı doğru kıvrıla kıvrıla giden yolun manzarası son derce güzel. Şehri deniz kıyısı dururken dağın tepesinde yapmalarının nedeninin zamanında Akdeniz korsanlarından korunmak olduğunu anlamak hiç de zor değil. Yani bu kadar güzel yerleşime ve güzelliklere sahip bir yerleşim yerinin oluşmasını korsanlara mı borçluyuz acaba?
Üç Kemerli (Corso Umberto) ana caddeye geldiğimde Taormina’nın kalbine geldiğimi anladım. Şimdi bu güzelin kalbini keşfetme zamanı. Sempatik, cana yakın ve şirin. Görür görmez insanın içinin ısındığı ve kanının kaynadığı bir yer. Bakalım o benden hoşlanacak mı?
Messina Kapısı’dan adımımı atınca kendimi dar ve trafiğe kapalı kıvrılarak uzanan yolda kalabalığın içerisinde buluyorum. Her iki tarafı da 15. yüzyıl Gotik mimari yapısının özelliklerini taşıyan binaların ilk katları, hediyelik eşya satan mağaza, restoran ve kafe olarak çalıştırılıyor. Oldukça lüks olan bu mekanlardan Taormina’nın pahalı ve zenginler için bir yer olduğunu anlamamak mümkün değil.
Bu caddeye bağlı aşağı doğru denize ve yukarı doğru tepeye uzanan dar sokaklarında bahçelerini portakal ağaçlarının süslediği villalar bulunuyor. Albenisi yüksek, son derece hareketli ve gösterişli bir cadde burası.
Ayrıca caddenin uzantısı içerisinde bulunan küçük ama son derece şirin meydanlar, caddenin süre giden tekdüzeliğine önemli bir farklılık katıyorlar.
Bu meydanlardan ilki olan V. Emanuele Badia Meydanı’nda bulunan 11. yüzyılda Arap döneminde inşa edilmiş tarihi Corvaja Sarayı, bir zamanlar Sicilya Parlamentosu olarak da kullanılsa da, bugün turizm bürosu olarak hizmet vermektedir.
Sarayın hemen yanında bulunan ve dikkatleri üzerine çeken bina ise, eski bir tapınak üzerine inşa edilmiş Santa Caterina D’Alessandria kilisesidir. Bu meydanı hemen geçmeyin. Kilisenin arkasına dolaşın yoksa 2. yüzyılda yapılmış Odeon’u görme fırsatını kaçırırsınız.
Sırtınızı saraya dönün ve tam karşınıza gelen sokağa girin ve ilerlemeye başlayın. Yolun bittiği yerde Sicilya’nın ikinci büyük Grek-Roma Tiyatrosu olan Greco Tiyatrosu (Teatro Greco) girişi ile karşılaşacaksınız. İyi korunmuş ve gösterişli olan tiyatro, Helenistik Çağ’da, M.Ö 3. yüzyılda yapılmaya başlanmış, Roma İmparatorluğu döneminde tamamlanmış, gladyatör dövüşleri için kullanılmıştır.
Tiyatronun tarihi tarafını dikkate alır ve o gözle etrafı incelerken sahip olduğu muhteşem manzarayı gözden kaçırabilirsiniz. Yarım daire olan tiyatro yayının ortasına, tam tepeye çıkarsanız o manzarayı yakalarsınız. Gerçekten buradan Taormina çok farklı ve bir başka güzel görünüyor. Yeşillikler içindeki dağ eteklerinin deniz ile buluşmasının coşkunu, Etna Dağı’nın sisler arasındaki gizemli muhteşem görünüşünü ve bunlara batan güneşin her an değişen renkleriyle oluşturdukları manzarayı görmenin keyfine doyamayacaksınız.
Messina Kapısı caddesinde iki taraflı uzanan gösterişli mağaza, hatıra eşya satan dükkanlar, restoran ve kafeler arasında yürümeye devam ediyoruz. Karşımıza daha evvel de bahsettiğimiz küçük ama o kadar da şirin ve dikkatleri üzerinde toplayan Helenistik dönemde yapılmış Saat Kulesi Torre Dell’Orologio’nun ayrı bir farklılık kattığı meydanlardan birisi olan, kafeleri ile ünlü IX. April Meydanı’na geliyoruz. Meydanda 17. yüzyılda yapılmış barok tarzı küçük kilise S. Giusseppe ile meydanın deniz tarafında kütüphane olarak kullanılan XV. yüzyılda Gotik tarzda inşa edilmiş Sant’ Agostina Kilisesi dikkat çeken yapılar. Bu meydanın terasından baktığınızda körfezin ve denize doğru uzanan yamaçların görüntüsünü çok beğeneceksiniz.
Corso Umberto Caddesi’ndeki son meydan olan “Duomo Meydanı (Piazza del Duomo)’na geldim. Bu meydanı diğerleri ile karşılaştırdığımda daha gösterişli buldum. Ortaçağ ve Rönesans döneminin izlerinden örneklere sahip bu meydandaki en önemli yapı, 16. yüzyılda yapılmış, daha sonra çeşitli ilavelerle zenginleştirilmiş “San Nicolo Katedrali’dir”.
1635 yılında yapılmış mitolojik figürlerle süslü, en üstünde kasabanın simgesi olan heykelin bulunduğu Barok Çeşme, herkesin ilgisini çeken bir cazibe merkezi. Sanıyorum Taormina’da en çok fotoğrafı çekilen eserdir.
Bu meydandaki kafeye oturup etrafı ve gelip geçenleri seyrederek kahvemin tadını çıkardım. Kahvem bittikten ve yorgunluğumu da üzerimden attıktan sonra gezimin ikinci aşamasında kendimi tepeye tırmanan, denize doğru inen dar sokaklara doğru attım. Bazen merdivenlerden inerek bazen de merdivenlerden çıkarak bu dar ve son derece keyif verici sokaklarda dolaştım. Bu sokaklar içerisinde de daha çok portakal ağaçları ile donanmış yeşil bahçeleri olan güzel villalar ile şık kafe ve restoranlar gördüm.
Tekrar aracıma döndüğümde hava nerede ise kararmıştı. Sicilya’nın, eminim ki İtalya’nın en güzel yerlerinden birisi olan Taormina’yı geride bırakmıştım.
Buradan ayrılırken Taormina’nın Naxos’dan görüntüsü ile Taormina’dan denize bakarken ki manzarasından hangisinin daha güzel olduğuna karar veremedim. Sonunda Taormina’nın tüm sahip olduğu değerleri ile güzel olduğu kanaatine vardım.
Yazı ve fotoğraflar: Olay Salcan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder