21 Mayıs 2020 Perşembe

Kapadokya


Her zaman Anadolu’nun dünyadaki en özel toprakları olduğunu, Kapadokya’nın da bu özel topraklardaki daha da özel bir bölge olduğunu düşünürüm.
Gerçekten, Anadolu’nun özellikleri ve zenginlikleri saymakla bitmez. Kapadokya’nın da öyle özellikleri vardır ki, içinde birebir yaşamadan, gecesini gündüzünü, kışını yazını görmeden, vadilerinde yürümeden, şarabından içmeden pek anlaşılmaz. Gizemlerle dolu Kapadokya, içinde çok saklı güzellikler barındırır.


Genel bilinenlere göre, bölgenin oluşumu üçüncü jeolojik zamanda (23-25 milyon yıl önce) Neojen denen dönemde depremler ile yer kabuğundaki kırılmalar sonucunda, dünyanın içindeki magma büyük basınçla yeryüzüne doğru çıkmaya başlamasıyla bütün bölgeyi kaplamış ve Erciyes, Hasan dağı, Melendiz dağı gibi volkanik bacaları oluşturmuştu. Fakat, bölgede adını sayamadığımız sayısız irili ufaklı volkan bacaları ve krater ağızları da bulunmaktadır. İşte bugünün Kapadokya’sının temellerini oluşturan, büyük volkan bacalarından öte,bu küçük volkan ağızlarından çıkan magmalardan oluştu. Milyonlarca yıl boyunca, milyonlarca defa olan volkanik patlamalar bölgenin lav katmanları ile kaplanmasına ve dolmasına sebep oldu. Bunlar zamanla soğuyarak katılaşıp setleştiler ve bölgenin meşhur kayalarını oluşturdular. Herbir lav akıntısı içinde barındırdığı mineraller ve sıcaklık farkından dolayı farklı sertlikte ve renkte bizim tüf olarak bildiğimiz volkanik kaya katmanlanı oluşturdu. Bu kaya katmanları milyonlarca yıl boyunca yağmur, sel suları ve rüzgar erozyonuna maruz kalarak aşındılar. Bugünün Kapadokya yeryüzü şekilleri bu erozyon sayesinde oluştu.



Bölgedeki lav akıntıları devam ederken, sıcak mağmanın içinde kalan hava boşlukları, lavlar soğuyup sertleştikten sonra birer yeraltı mağaraları olarak kaldılar. Milyonlarca yıl sonra erozyonla aşınan tüf tabakaları bu yeraltı mağaralarının ortaya çıkmalarını sağladı. Bölgedeki ilk yerleşimler, bu doğal mağaralardı. İnsanlar bu mağaralar içinde soğuktan, sıcaktan, yağmurdan, kardan, rüzgardan ve vahşi hayvanlardan kendilerini koruyabiliyorlardı. İhtiyaca göre mağara girişlerini taşlarla örerek, girişleri daha korunaklı hale getiriyorlardı. Zamanla insan, tüf tabakalarının kolay oyulabilir olduğu keşfettikçe de, ihtiyacına göre yeni mağaralar yapmaya başladı. İnsanlar binlerce yıl boyunca bu kaydan oyma mağara evlerde yaşadı. Bu şekilde Kapadokya’nın kültürel tarihi de başlamış oldu.
Kapadokya gelenlerin ilk söyledikleri genellikle çok kurak ve sadece kayalardan oluşan bir yer olduğudur. Ama bu sadece dışarıdan görünendir. Volkanik tüfler yağmur ve kar suyunu çok iyi emdikleri için, bölgenin neredeyse her tarafında yeraltı suları bulunur. Üstelik tatlı ve acı, sodalı ve termal sular da olmak üzere pek çok su çeşidi vardır. Bunlar kimi yerlerde doğal olarak kaynak şeklinde çıkarken kimi yerlerde su kuyuları açılarak çıkarılır. Tüf tabakları nemi çok iyi tutar, bu yüzden toprağın birkaç metre altında her zaman ne ve su bulunur. Suya çok gereksinim duymadan bölgenin pek çok yerinde kıraç tarım yapılabilir. Aynı zamanda vadi içlerindeki mikro klima Anadolu’da yetişen nerdeyse herşeyin Kapadokya’da da yetişmesine olanak sağlar. Kaya mağaraların bir özelliği de, içindeki ortam ısısını yaz kış neredeyse aynı tutmasıdır. O yüzden yazları serin, kışları sıcak olur. Bu ortam yiyecek ve içeceklerin daha uzun süre saklanabilmesini sağlar.





İşte bütün bu özelliklerden dolayı, Kapadokya ilk çağlardan beri insanların yerleştiği ve yaşamlarını daha rahat sürdürebildiği bir bölge olmuştur. İnsanlar, mağara evlerde kendilerini doğa şartlarından ve vahşi hayvan tehlikelilerinden korurken aynı zamanda ihtiyaç duydukları meyve ve sebzeleri de verimli Kapadokya toprağında yetiştirebilmişler, yetiştirdikleri ürünlerini de kaya mağara depolarda uzun süre saklayabilmişlerdir.
Kapadokya’da sadece yüzeysel doğal güzelliklerden bahsetmek yetersiz kalır. Tarihsel ve kültürel özelliklerini anlatmak ve göstertmek gerekir. En bilinen tarihiyle; Kapadokya, kaya mağaraları sayesinde hristiyanlığın ilk yayılmaya başladığı ve öğretildiği yerlerin başında gelir.
Günümüzde bu özellikler dünyadan herkesi kendine çekmekte ve bölgemizi önemli bir turizm merkezi yapmaktadır. Her ne kadar son dönemde yaşadığımız virüs salgını nedeniyle turizm dumuş olsa da, Kapadokya daha çok keşfedilmeyi bekliyor.





Birkaç günde bütün Kapadokya’yı gezmek diğer bütün güzelliklerini görmek mümkün değil. Gelip gördüyseniz bile, gizli güzelliklerini görmeye ve keşfetmeye tekrar gelmelisiniz. Eminim gezdikçe bölgemizi daha çok keşfedecek, keşfettikçe daha çok seveceksiniz.
Herşeye rağmen, bahar Kapadokya’ya yeniden geldi. Sanki her zamankinden daha da güzel olarak.
Sağlıklı ve güzel günlerde görüşmek üzere...

Yazı: Zafer Bayındır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder